Ah! evet, gitmek, çıkıp gitmek, kim olduğumu, daha düne kadar beni barındıran kentin adını unutmak, hemen hemen düşünmemek, trenin sağında, solunda dönen, değişen manzaralardan içinde mavi göğün yemyeşil göründüğü kurşuni gölden, kırlangıçlarla çevrilmiş bir çan kulesinin işlemeli okundan başka hiçbir şeyi görmemek, hiçbir şeyi akılda tutmamak...