Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Locke-Hume ve Berkeley

Aydınlanma Filozofları

Gerald Hanratty

Aydınlanma Filozofları Gönderileri

Aydınlanma Filozofları kitaplarını, Aydınlanma Filozofları sözleri ve alıntılarını, Aydınlanma Filozofları yazarlarını, Aydınlanma Filozofları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Berkeley'in diğer bir çözüm şekli de, immateryalist hi potezlerini işlemesinde, "idealar" hakkında çağdaş dili kullanmasıdır. Descartes ve Locke, idealar kavramını zihinde duyulabilir nesneler arasındaki ana objeleri göstermek için kullanmışlardı. Fakat Berkeley, idealar, objeler veya nesneler arasındaki ayırımın septisizm ve materyalizmin bir da yanağı olduğuna inandığı için, gerçekte ideaların algı objeleri olduğunu belirtmiş, idealar ve nesneler teriminin bir birlerinin yerine kullanılabileceği sonucuna varmıştır.
Saygısız Herif
-Örneğin, Tanrı bilimi veya skolastik metafizik üzerine kendimize şunu soralım: Niceliği ya da sayıyı ilgilendiren herhangi bir soyut akıl yürütme içeriyor mu? Hayır. Somut olguları ve varoluşu ilgilendiren herhangi bir deneysel akıl yürütme içeriyor mu? Hayır. Öyleyse ateşe atın; çünkü safsata ve hayalden başka hiçbir şey içeremez. -Hume
Reklam
Hume'un klasik ve Hristiyan metafiziğine olan antipatisi, Locke'un bilgi teorisinin eleştirel, empirist ve pragmatik prensiplerini kabulünden çıkmakta ve kendi düşüncesinin septik ve naturalist çizgileriyle tamamlanmaktadır. Ona göre, Aydınlanma'nın çoğu filozofu için metafizik, çok verim siz, modası geçmiş ve faydasız tartışma yığınından başka bir şey değildir. Doğal olanın aksine -rasyonel standartlar olmasına rağmen kurgusal- sıradan bir yaşam için zorunlu olan inançlar, metafiziksel illüzyonlar abartılıdır ve onlar bilinmeyenle ilgili ve doğrulanamaz nedenler, ilkeler ve niteliklerdir. Metafizikçiler, ilk madde, özsel formlar, tözler, ilinekler, gizil nitelikler ve güçlerden bahsettiklerinde, an lamsız sözcükleri kullanıyor ve böylece çok saçma ve sofis tike teoriler üretiyorlardı.
Onun kabul ettiği şekliyle zihin ya da bilinç, muhteme len maddî olmayan bir tözdür. Fakat Tanrı'nın, uzamlı maddeye düşünme gücünü verdiğini de ihtimalden uzak tutmamak gerekir. Bu kararsızlığın, insanın birlik ve dura ğanlığı için bir tehlike arzetmesi, kişisel kimliğin önemini ortaya koymaktadır. Onun bilgi teorisindeki belirsizlikler ve ana metafizik kavramların elimine edilmesi nedeniyle, kişisel kimlik ya da benlik kavramı, Locke tarafından so runlu bir hale getirilmiştir. Yalnızca tözün bilinmeyen ve bilinemeyen bir şey olmasından ve bizim bir kimsenin maddî bir töz olup olmadığını veya maddî tözün, maddî ol mayan bir tözle birleşip birleşmeyeceğini bilemeyeceğimiz den dolayı, kaçınılmaz olarak kişinin kimliği veya benlik hakkında şüpheler ortaya çıkmaktadır. Oysa, insanın gün delik fikri, zorunlu olarak akıl veya şuurun birleşmesinden oluşan, cisimli bir varlığa işaret etmektedir. Üstelik, değiş mez benlik veya kişisel kimlik hakkındaki böylesine belir siz bir fikir, değişime uğrayan organizmanın kendisine yer leştirilmiş olamaz. Yine o, bu tözler hakkındaki fikirlerimi zin belirsiz ve yüzeysel olmasından dolayı, maddî olmayan bir töze de yerleştirilemez. Kişisel kimlik kavramının, mad dî olmayan bir ruh ya da ruhsal tözden ilgisini kesmek için Locke, dikkatini karmaşık ya da güçlükle ayırt edilebilen konulara yönlendirmektedir.
Bu yüzden, Hume'a göre felsefî veya doğal eğilimler ve ya akıl ile kaba ya da sağduyuya dayalı inançlar arasında uzlaştırılamaz bir mücadele vardır. Aklın çürütücü eleştiri si denge ya da güvenliği dışarıda bırakır ve hem insan hem de doğal dünyaları algıların akışında çözümler. Rasyonel felsefe yalnızca Pyrrhon'un septisizmine götürür. Çünkü, "anlak... kendini bütünüyle devirir ve felsefede ya da gün delik yaşamda herhangi bir önermede en küçük açıklık de recesi bile bırakmaz" Bununla birlikte yalnızca, küçük bir azınlık felsefeyle meşgul olacak veya kısa sürede ortaya çıkan zorluklara katlanabileceklerdir. Ancak Hume'a göre, bu konuda gösterilecek çaba, tamamen faydasızdır. Kendisini yanlış tecrübeye mahkum eden bir filozof, insan bilgisinin sınırlarının onun en son açıklamalara yönelik arzusunu engellediğini fark eder. O, herhangi bir pişmanlık duymaksizın aklı bir kenara atmayı ve aklın, hayat için zorunlu olan ve kendilerini duyum izlenimleri kadar anlaşılmaz bir ge nellikle ortaya koyan bu doğal inançlara yenik düştüğünü kabul edecektir.
JOHN Locke ile ilgili olarak, düşüncesi daha sistemli olsaydı, etkisi çok daha az olacaktı denilmektedir. Bazı filozoflar John Locke düşüncesinin niteliği hakkında bu değerlendirmeyi sorgulayacak olsalar da, onun etkisinin yaygınlığı ve kapsamı konusunda şüphe yoktur. Locke düşüncesinin birçok empirist, pozitivist, pragmatist felsefe akımlarına kaynaklık ettiği kabul edilmektedir. Filozoflar, Locke tarafından oluşturulan çerçevede insan bilgisinin sınırlarını, imkanını, algı ve inancın doğasını, töz ve özdeşlik kavramlarını, siyasal özgürlük ve yükümlülük sahalarını ve dinî tolerans kurallarını tartışmayı sürdürmektedir.
Reklam
Berkeley düşüncesini oluşturan şey, Aydınlanma akımını önleyerek, Avrupa kültürünün zorunlu kaynakları olarak gördüğü şeyleri, Aydınlanmacı şüphecilerin, ateistlerin, materyalistlerin yıkıcı girişimlerine karşı korumaktı.
Avrupa'daki aydınlanma anlayışının etkisinde kalan Tanzimat hareketi, pozitivist bir ekol görünümündedir." Bu akımın o dönemdeki belli başlı temsilcileri Prens Sebahaddin, Recaizade Ekrem, Hüseyin Cahid, Ahmed Şuayb, Mehmed Rauf, Cenab Şehabeddin, Beşir Fuad, Baha Tevfik, Suphi Edhem, Memduh Süleyman gibi düşünür ve yazarlardı.
17. ve 18. yüzyıl, Avrupa'da bilim ve düşüncenin büyük atılım yaptığı yıllardır. Aydınlanma düşüncesinin temeli, aklın işleyişini özgür kılmaya dayanır. Bu yolla bireyi ön plana çıkarır. İnsanın kaderini kendi eline ya da aklına bırakır. Evrenin sırlarının akılla çözülebileceğini, bu yolla ulaşılan bilgi nin insanları özgürleştireceğini ve mutluluğa götüreceğini savunur. Bu dönemin bilimsel atılımları ve fikir akımları: Tanrı, akıl, bilim, doğa ve insana ilişkin kavramları ve bunların bir birine göre olan konumlarını tamamen değiştiriyorlardı. Bilimsel bakımdan bu dönem, yeni gözlemsel ve deneysel yaklaşımın ilk büyük başarılarını içerir. Değişik bilim alanlarında yaşanan yenilikler, bilime yak laşımın sistemleştirilmesinde de yeni atılımlar gerektiriyordu. Bu işlevi birbirini tamamlayıcı biçimde Bacon, Yeni Organon ve Bilimin Gelişimi adlı eserlerinde; Descartes da, Metot Üzeri ne Konuşma'yı yazarak yerine getirdiler. Bacon gözlemlerden, deneylerden genellemelere ulaşan bir tümevarımcı yöntem öneriyordu. Descartes ise felsefesini yalın düşünceler üzerine kuruyor, tümdengelimci bir yaklaşımı savunuyordu. Deney bunun yardımcısıydı. Gelecekte Avrupa bilim geleneğinin iki kutbunu oluşturacak bu düşünceler, bir noktada birleşiyordu. Her ikisi de insanlığın kaderini bilimin çizeceğini, bunun için de bilim ve ilâhiyatın ayrılması gerektiğini savunuyorlardı.
Yalnızca eğleniyor olmalı :D
Tanrı ya kötülüğü önlemeye muktedir değil ya da kötülüğü önlemek istemiyor ve bu yüzden de o, ya güçsüz ya da kötü niyetli olmalıdır.
38 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.