Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Osmanlıca

Ayetül Kübra

Bediüzzaman Said Nursî

Ayetül Kübra Sözleri ve Alıntıları

Ayetül Kübra sözleri ve alıntılarını, Ayetül Kübra kitap alıntılarını, Ayetül Kübra en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hem meselâ, dağların içinde zîhayata lâzım olan her nevi menbalar, sular, madenler, maddeler, ilaçlar o kadar hakîmâne ve müdebbirâne ve kerîmâne ve ihtiyatkârâne iddihar ve ihzar ve istif edilmiş ki; bilbedahe kudreti nihayetsiz bir Kadîr'in ve hikmeti nihayetsiz bir Hakîm'in hazineleri ve anbarları ve hizmetkârları olduklarını isbat ederler, diye anlar.
Çünkü meselâ, bu gözümüz önünde bir parmak kadar asmanın üzüm çubuğunda, yirmi salkım var ve her salkımda, şekerli şurub tulumbacıklarından yüzer tane var. Ve her tanenin yüzüne incecik ve güzel ve latif ve renkli bir mahfazayı giydirmek ve nâzik ve yumuşak kalbinde, kuvve-i hâfızası ve programı ve tarihçe-i hayatı hükmünde olan sert kabuklu, ceviz içli çekirdekleri koymak ve karnında "cennet helvası" gibi bir tatlıyı ve âb-ı kevser gibi bir balı yapmak ve bütün zemin yüzünde, hadsiz emsâlinde aynı dikkat, aynı hikmet, aynı hârika-i sanatı, aynı zamanda, aynı tarzda yaratmak, elbette bedâhetle gösterir ki: Bu işi yapan bütün kâinatın Hâlıkıdır ve nihayetsiz bir kudreti ve hadsiz bir hikmeti iktiza eden şu fiil, ancak O'nun fiilidir. Âyet-ül Kübra - 111
Reklam
Bâki ve güneş gibi ve elmas misillü hakikatler, fâni şahıslar üzerine bina edilmez.. Ve fani şahıslar, o kıymettar hakikatlara sahip çıkamazlar.
İnsanın vazife-i fıtriyesi; Taallümle tekemmüldür, dua ile ubudiyettir.
Ve Risale-i Nur, bu kadar muannid ve mülhid bir asırda, her tarafa hakâik-i Kur'âniye'yi mücahidane neşrettiği halde, karşısına kimse çıkamadığından isbat eder ki, onun üstadı ve menbaı ve mercii ve güneşi olan Kur'ân, semâvîdir, beşer kelâmı değildir. Hatta Resail-in Nur'un yüzer hüccetlerinden birtek hüccet-i Kur'âniye'si olan "Yirmibeşinci Söz" ile "Ondokuzuncu Mektub"un âhiri, Kur'ân'ın kırk vecihle mu'cize olduğunu öyle isbat etmiş ki, kim görmüş ise değil tenkid ve itiraz etmek, belki isbatlarına hayran olmuş.. takdir ederek çok sena etmiş. - 70
Reklam
Bu kâinat, nasılki kendini îcad ve idare ve tertib eden ve tasvir ve takdir ve tedbir ile bir saray gibi, bir kitap gibi, bir sergi gibi, bir temaşagâh gibi tasarruf eden Sâniine ve kâtibine ve nakkaşına delâlet eder. Öyle de: kâinatın hilkatindeki makâsıd-ı İlâhiye'yi bilecek ve bildirecek ve tahavvülâtındaki Rabbânî hikmetlerini tâlim edecek ve vazifedârâne harekâtındaki neticeleri ders verecek ve mahiyetindeki kıymetini ve içindeki mevcudatın kemâlâtını ilân edecek ve o kitâb-ı kebirin manalarını ifade edecek bir yüksek dellâl, bir doğru keşşaf, bir muhakkik üstad, bir sâdık muallim istediği ve iktiza ettiği ve herhalde bulunmasına delâlet ettiği cihetiyle; elbette bu vazifeleri herkesten ziyade yapan bu Zât'ın hakkaniyetine ve bu kâinat Hâlıkı'nın en yüksek ve sâdık bir memuru olduğuna şehadet ettiğini bildi. - 64
"Rahmet tecessüm ederek katreler suretinde hazine-i Rabbâniyeden akıyor" manasında olduğundan, yağmura "Rahmet" namı verilmiştir.
Hem hâkimiyet bir makam-ı izzettir; rakib kabul etmek, o hâkimiyetin izzetini kırar. Evet aczi için çok yardımcılara muhtaç olan insanın, cüz'î ve zâhirî ve muvakkat bir hâkimiyeti için kardeşini ve evlâdını zâlimâne öldürmesi gösteriyor ki: Hâkimiyet rakib kabul etmez. Böyle bir âciz, böyle cüz'î bir hâkimiyet için böyle yaparsa; elbette, bütün kâinatın mâliki olan bir Kadîr-i Mutlak'ın hakikî ve küllî rubûbiyetine ve ulûhiyetine medar olan kendi hâkimiyet-i kudsiyesine başkasını teşrik etmesi ve şerike müsaade etmesi hiçbir cihetle mümkün olamaz. - 103
Bâki ve güneş gibi ve elmas misillü hakikatler, fâni şahıslar üzerine bina edilmez ve fani şahıslar, o kıymettar hakikatlara sahip çıkamazlar.
Reklam
Azamet ve kibriya ve nihayetsizlik noktasında, ya gaflete veya mâsiyete veya maddiyata dalmak sebebiyle darlaşan akıllar, azametli mes'eleleri ihâta edemediklerinden, bir gurur-u ilmî ile inkâra saparlar ve nefyederler. Âyet-ül Kübra
"Rahmet tecessüm ederek katreler suretinde hazine-i Rabbâniyeden akıyor" manasında olduğundan, yağmura "Rahmet" namı verilmiştir.
Demek herbir meyve öyle bir mühr-ü vahdettir ki; onun ağacı olan Arz'ın ve onun bahçesi olan kâinat kitabının kâtibini ve Sâni'ini bildirir ve vahdetini gösterir ve meyveler adedince vahdâniyet fermânının mühürlendiğine işaret eder. - 145
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.