Bu kitapta Kafka'nın tam anlamıyla iç dünyasına girip ruh halini tattım. Kafka'yı anlamak için Babaya Mektup kitabının okunması gerektiğini düşünüyorum. Milena'dan sonra bambaşka bir Kafka var burada. Horlanan, aşağılanan ve başarısızlığını küçükken babası Hermann Kafka ile olan ilişkisine bağlayan, bir nevi çaresiz kalarak, babasına ulaşamayacağını bildiği halde sayfalarca mektuba içini döken bir Kafka okudum. Kitabın arka kapağında da yazıldığı gibi itiraf niteliğinde bir eser.
Müthiş ironilerle babasına kurduğu cümleler hayranlık uyandırıcı. Babasına karşı içinde ne varsa dökmüş sayfalara. Gözümde canlandırdım o babayı... Ne baba ama...
Kafka hem övmüş hem yermiş ve 1919'da yazdığı bu mektubu babasına hiç ulaşmamış. Keşke diyorum ulaşsaymış. Ulaşsaymış da bir tek oğlunun düşüncelerini anlasaymış. Kafka bu mektupları yazarken nasıl bir ruh halindeymiş düşünmeden duramadım. Sıkılanlarınız olabilir ama ben bu baba modelleriyle birkaç kez karşılaştığım için bana çok anlamlı geldi. Gerçi bu modellerin illa baba olmasına gerek yok, arkadaş, eş, dost, akraba... Kafanızı çevirmeniz yeterli görmek için. Hani şu 'benim bildiğim doğru, benim aldığım güzel, ben, ben, ben''ciler... Böylelerine 'He canım sen!' deyip uzaklaşıyoruz.