Akıl bu ya, önceleri tarih ilmine hiç önem vermez ‘Adam sendee...Bilinmezse ne olur? Gereksiz, faydasız, yalnızca lafazanlık edip akıllılık taşlamaktır.’ der ve
adeta bilinmesiyle bilinmemesini bir ve eşit tutardım. Böyle düşünmekte hakkım da vardı ya… Çünkü, bizde tarihe istinadla hiçbir hakkın muhafaza olunduğunu,
yahut kaybedilmiş bir hakkın yeniden alındığını veya milli bir intikam fikrinin tarih ilmi ve dersleriyle beslenmesini, yetiştiğim asır içinde görmemiştim. Oysa, geçirdiğim tecrübelerle aklım başıma geldi ve anladım ki, gerçek, hiç de benim zannettiğim gibi değilmiş. Tarih o
kadar önemli, o kadar itina olunmaya deger bir ilimmiş ki, tarih bilinmezse, meğer devlet gemisinin dümenini
istenilen semte çevirmek mümkün değilmiş. Tarihten habersiz olmak, siyasi alanda devletçe telafisi imkansız
büyük buyük hata ve noksanlıklara sebep olurmuş.
Tarih, bir milletin bakıp bakıp da, varsa ayıplarını, noksanlarını görüp gözetip düzelteceği; yoksa, cemal ve
kemaline şükrederek çeşitli milletlerin kaynaştığı şu dünya pazarında kuvvetli ve
dinç bir sekilde arzı endam edebilmesi için, gelecek nesillerin geçmişlerini olduğu gibi tanıyıp dersler alacağı, bir hakikatler aynası imiş.
(…)
Hasılı bizim kolumuzu kanadımızı kırıp nefesimizi kesen, belimizi büken şey, devlet adamlarımızın çoğunun tarih bilgilerinin noksan oluşu
ve ibret almayışlarıdır. Buna karşılık, düşmanlarımızın her gün artan bir güçle şan ve şöhretlerinin yükselmesinin sebebi ise, her ferdinin kendi
milli tarihini, bütün incelikleriyle ve hakkiyle bilmesi, bağlanması ve inanmasıdır...