Beni Öptüğün Gece kitaplarını, Beni Öptüğün Gece sözleri ve alıntılarını, Beni Öptüğün Gece yazarlarını, Beni Öptüğün Gece yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Daniel onu gülümsetmeye çalışmıyordu ama Anne yine de dudaklarının minnacık bir kıvrılmasıyla gülümsedi. Daniel'ın kalbi hızla çarptı. Kadının yüz ifadesindeki bu kadar küçük bir değişikliğin, kendisinde nasıl bu kadar büyük duygu patlamalarına neden olabileceğini anlamak zordu.
Serinin ikinci kitabı ilk kitaptan bir tık daha iyi olsa da benim Bridgerton serisinde okuduğum Julia bu değildi. Daha iyilerini okudum o yüzden bu seri benim için çok ortalama kaldı.
Seride sevdiğim şey Anne karakterinin bağımsız tutumu, güçlü davranışları, ayaklarının üzerinde durma çabasıydı. Daniel ise klasik fırlama Lord.
Anne geçmişte yaşadığı kötü olaylar sonunda kimliğini değiştirip İngiltere'de mürebbiye olarak çalışmaya başlar. Üç genç hanımın mürebbiyeliğini yaptığı sırada onların kuzeni olan Daniel Smiythe-Smith ile karşılaşır.
Ama ne karşılaşma hemen etkilenen çiftimiz bunu bir öpücükle mühürler.
Fakat Anne saklanmak zorunda olan bir kadındır geçmişinde peşinde olan bazı tehlikeler vardır bu yüzden Daniel'den uzak durmaya çalışır ama Daniel ona bu duyguları hissettiren kadını o kadar kolay bırakmamaya kararlıdır.
Olayların gidişatı, heyecan merak unsurları iyi olsa da karakterler arasında bir duygu eksikliği vardı. Bilindik şekilde ilerledi ve güzel bitti.
Beni Öptüğün Gece, Smythe-Smith Quarted Serisi'nin ikinci kitabı. Honoria'dan sonra sıra şimdi Daniel Smythe-Smith'de.
Anne Wynter, üç genç hanımın (Elizabeth, Harriet, Frances) mürebbiyesidir. Bir gece muhteşem konserleri ile ünlü () Smythe-Smith konserinde piyano başına oturmak zorunda kalır.
Daniel üç yıl sonra Londra'ya döner ve o gün ailesinin geleneksel konserinde piyano başındaki Anne'i görür.
Bu seriyi ve Smythe-Smith ailesini seviyorum. Çok eğlenceliler.
Beni Öptüğün Gece, Cennet Gibi'den çok daha eğlenceliydi. Anne ve Daniel uyumlu bir çifti. Diyalogları zekice ve eğlenceliydi.
Çok fazla keyif aldım. Harriet'in eserleri ve onu hep birlikte canlandırmaya çalışmaları en eğlenceli bulduğum bölümlerden biri oldu.
Aslından çok fazla söylenecek bir şey yok. Baştan sona güzeldi. Yazarın bilen bilir. Herşey yerli yerindeydi. Sıkmayan, bolca eğlendiren ve romantizmi hissettiren bir kitaptı.
Hugh ve Sarah'ın hikâyesini de çok merak ediyorum. Önümüzdeki ay okuyabilirim muhtemelen.
"Ama onun hayatında evet'lere yer yoktu. Onun hayatı bir hayır'lar dizisiydi. Ve hayat en sonunda onu buraya getirmişti, yıllardır ruhen yalnız olduğu gibi şimdi fiziksel olarak da yalnız başına olduğu bu noktaya."
"Hayatında ilk kez düşünceleri karmakarışıktı, sonsuzca düzeltmeleri yapılan bir hikâye gibi birbirleriyle çarpışıp, yer değiştirip birbirlerinin üzerine yazılıyorlardı."
"Detaylar önemliydi. Detaylar, duygularla ya da birini özlemekle alakası olmayan ya da gerçekleri bilmek dışında herhangi bir endişe taşımayan yalın, sert şeylerdir."
Son yüz sayfaya kadar boş boş geçen bir kitap. Quinn'i sevemediğim için sorun bende mi bilmiyorum. Bridgestoneları çok hevesle okumaya başlamış, sonlara doğru sıkılmış ve güçlükle tamamlayabilmiştim. Kötü huyum yüzünden ilk okuduğum kitaptan sonra yazarın diğer kitaplarını toplu olarak aldığım ahmaklık dönemlerime denk gelmiş kitaplardan ne yazık ki bir tane daha var elimde
Yazarın fanlarını üzmek istemiyorum ama çok kitapta çok sıkıcı diyaloglar var. Resmen sayfa doldurmak adına yazılmış boş satırlar. Hikaye sonlara doğru hız kazandı ve bitti. O yüzden hiç keyif alamadım. Vasat bir Historical'dı bana göre. Beğenenler için saygım sonsuz, ama üzülerek söylüyorum ki, sevgilin Quinn yüreğime hitap etmiyor.
Julia quinn'e bridgerton serisiyle başlamıştım. Ardından Judith McNaught tan birkaç romanla devam edip Julie'nin tarzını daha çok sevdiğimi anlayıp bu romanla geri döndüm ama işin garibi şu ki bu romanda Judith esintileri aldım.
*Spoiler*
Ahğh romanın ortalarından sonuna kadar George beni çok diken üstünde tuttu. Hiç sevmem korku filmi gibi