Şahane üçlü Maksim Gorki otobiyografisinin son kitabı olan Benim Üniversitelerim'i de okuyup yazarı tanımış olmanın mutluluğu ile kitabın son sayfasını kapattım. Kitabı bitirdikten sonra biraz da hüzünlenmedim değil, Maksim Gorki gelmiş sayfalara oturmuş bana hayat hikayesini anlatıyordu, kitap bitti ve masadaki kitabın son sayfasında yavaşça ve hafifçe gülümseyerek kalktı. Tatlı meltemi ile kitabın arka kapağı da kendiliğinden kapandı...
Kitabın isminin sebebi okuduğu ya da değiştirmek zorunda kaldığı üniversiteler değildi, ne yazık ki çok istemesine rağmen o üniversiteye hiç gidemedi ama hayat üniversitesi okudu. Bu kitapta yaşadığı hayatının üst düzey yaşanmışlık birikimlerini sundu yazar. Kendi yaşamındaki insanlarla çokça okuduğu kitapları karşılaştırdı, ne kadar da benzemiyorlardı ayırt etmeye başladı. Halk denilen kesimin üst düzeyden ne kadar farklı yaşadığını, neler düşündüğünü birebir içinde gördü. Rusya'nın çiçekli bahçelerinde değil de çorak tarlalarında dolaştı.
Bu kitabı okumak için serinin ilk iki kitabını da okumak gerekiyor. Birini tamamlamadan diğerini okumak eksik bırakır. Bence Maksim Gorki'nin yazar dilinin her kesime hitap etmesi de bu yaşadıkları. Maksim Gorki ile henüz tanışmadıysanız önce otobiyografik üçlemesini okuyun sonra Gorki'yi daha iyi anlayacaksınız.
Bir yargıya varmakta acele etmeyiniz! Yargıya varmak hepsinden kolaydır; buna alışmayınız! Her şeye sükunetle bakınız ve şunu unutmayınız: Her şey geçer, her şey daha iyiye doğru değişir.
Yalın olarak düşünürsen özgürlük demek, insanın istediği gibi yaşaması demektir. Ama her yerde, insanın istediği gibi yaşamasına engel olan bir üst vardır.
Ben uslu ve sofu adamlardan korkarım! Sert adamlar hemen göze çarpar, bu gibilerden sakınmak için insan her zaman fırsat bulabilir; uslu adamlar ise, otlar arasındaki hain yılanlar gibi, belli etmeden ta yanına kadar sokulur ve ansızın en duygulu yerinden seni sokar!
Bu hayat bana, baştan başa budalaca ve katlanılamayacak kadar sıkıcı geliyordu. İnsanların yalnız sözle acıma ve sevgi gösterdiğini, gerçekte ise, kendileri de farkında olmadan, hayatın genel gidişine bağlı bulunduklarını sık sık görüyordum.
İnsanlar, ağır ama alışılmış yaşayışlarını bir saat unutturduğu için enteresan hikayeleri seviyor. Hikayede uydurma ne kadar çok ise, onu o kadar büyük bir hırsla dinliyorlar.
Hayatla ilgili düşüncelerin, bizzat hayatın kendisinden daha az acı olmadığını anlamaya başlayarak, birlikte çalıştığım aşırı derecede sabırlı insanlara karşı zaman zaman ruhumda nefret duygularının kabardığını hissediyordum.