Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bertrand Russell Yaşamı

Herbert Gottschalk

Sayfa Sayısına Göre Bertrand Russell Yaşamı Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Bertrand Russell Yaşamı sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Bertrand Russell Yaşamı kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bertrand ailenin, hizmetçilerle birlikte, her sabah saat sekizde dua için toplandığını anımsar. Sekiz hizmetçi alıkonmuş olmasına karşın yemekler son derece yalındı ve eğer sofraya örneğin elmalı pasta gibi biraz ağız tadı verecek bir şey gelmişse bu, çocuklar için ancak görümlük olur ve onlar kendi sütlaçlarıyla yetinmek zorunda kalırlardı. Şarap, ancak misafir bulunduğunda ve yalnızca misafirlere verilirdi. Soğuk suyla yıkanma bütün yıl uygulanan bir düzendi. Bertrand her gün kahvaltıdan önce yarım saat piyano çalışmak zorundaydı. Tek değer erdemdi ve bunun herkesi bilgeliğe, mutluluğa ve sağlığa götüreceğine inanılırdı. Matematik ve felsefe, Bertrand’ın erkenden ilgilenmeye başlayacağı bu iki konu, yasaklar dizisi içindeydi; özellikle de matematik, çünkü onun ahlaksal içeriği yoktu.
Gerçekte öyle çok okuyordu ki daha on altı yaşında az daha görme yetisini yitirecekti. İşte bu sıralarda din sorunlarıyla ilgilenmeye ve özgür irade, ölümsüzlük ve Tanrı sorunları üzerinde düşünmeye başladı. Bu ilgiyi serbest düşünceli vasisi körüklüyordu, fakat onun etkisinin büyüme çağındaki çocuğun inancını yıkacağından haklı olarak korkulduğundan adamın işine son verildi. Oysa bu, at kaçtıktan sonra ahırın kapısını kilitlemekti; şüphe tohumları ekilmiş bitmişti.
Reklam
Russell, 1898'de Hegel’i yeniden okudu ve bu kez bu adamın matematik üzerine söylediği her şeyin bir ‘bulanık saçmalık’ olduğu sonucuna vardı.
Kendi dogmaları üzerinde bağnazca direnerek sosyalistler kendilerini yalıtıyorlar ve başka ilerici topluluklarla verimli bir işbirliğini olanaksız kılıyorlardı. Bu tutumu ağır biçimde eleştiriyor ve bunun, istenen türden iyi yönlü gelişmeler için yolu açmaktan çok, sıkı sıkıya kapadığını belirtiyordu. Özellikle sosyalistlerin, daha adaletli ve daha iyi bir dünya düşüncesinin adım adım gerçekleşmesinden yana olmaları gerekirdi. Sosyalistleri özellikle hoşgörüsüzlük ve bağnazlıkla suçluyor, fakat bir yandan da bunun, sosyalist hareketin dayanışmasını güçlendirdiğini ve sosyalistlere dinsel inançlarla yurtseverliğin yerini alacak bir tür çağdaş seçenek sağladığını görebiliyordu.
Öğrendiğimiz her şey bize sözcüklerle gelir. Eğer sözcükler herhangi bir durumda yanlış kullanılırlar­sa, o zaman anlatımını üstlendikleri anlam tümüyle çarpılır ve sonuç olarak biz dünyanın yanlış bir betisi­ ni ediniriz.. Demek ki düşünceyle varlık arasındaki uyum, sözcüklerin doğru kullanılışına bağlıdır.
Sayfa 34 - Alaz YayıncılıkKitabı okudu
Bertrand Russell, proletarya diktatörlüğünün yalnızca bir sözcükler biçimi olmadığını, Rusya’dakinin ise gerçek bir diktatörlük olduğunu ve kendini kabul ettirmek için her şeye baş vurabileceğini belirtiyordu. Hoşgörüsüzlüğü ve bağnazlığı suçluyordu, çünkü bunlar insanları kendi türdeşlerinin yıkıntı ve bezginlikleri karşısında körleştiriyordu. Bolşevizm kendisi bir amaç olup çıkmıştı ve şimdi kendi kurallarının bireylerin mutluluğu üzerindeki etkisine ilgisiz kalıyordu. Böyle bir bağnazlık insan acılarını azaltmak değil, ancak artırmakla sonuçlanabilirdi. Bolşevizm dinin özniteliğini benimsemişti ve bu, bir zamanlar hıristiyanlığın düştüğü bütün yanlışlara yeniden düşmek oluyordu. Bertrand Russel bolşevizmi din ile ilk ölçüştürenlerden biri olmuştu. Bolşeviklik, bir kolu da tam o sırada Ingiltere’de kurulmuş olan ve İngiliz sosyalistlerince, başka partiler gibi o da bir parti olarak görülen, Komünist Parti ile aynı şey değildi. Bertrand Russell’ın son vardığı sonuç, komünist hükümetlerden herhangi bir biçiminin İngiltere’de kurulduğunu göstermekten üzüntü duyacağıydı, çünkü onu İngiliz öz niteliğiyle tam karşıtlık durumunda görüyordu.
Reklam
Değer verilebilecek her şeyin ancak bireylerce yapılabileceğine sağlamca inanmıştı, fakat bireyin de toplumun mutluluğu için bir sorumluluk duyması gerektiği, gerçekte bu mutluluğun son aşamada bireyin dürüstlüğüne bağlı olduğu üzerinde de sarsılmaz bir görüşü vardı. Bu görüş yüzünden her zaman çevresinde, kendilerine bir şeyler anlatıp onların anlattıklarını dinleyeceği ve dünyanın daha iyiye gitmesi için zorunlu gördüğü önlemleri kendisiyle tartışabileceği dostlar bulunması için derin bir özlem duymuştu.
Dünya­nın yazgısıyla ilgilenen bir bireyin, şu ya da bu yoldan politikaya girmesi gerektiği açıktı. Öte yandan, bir si­yasal parti üyeliği, er ya da geç, kesinlikle dogmatizme götürüyor ve böylece doğrunun nesnel araştırılmasıyla çatışıyordu.
Sayfa 66 - Alaz YayıncılıkKitabı okudu
Savaşları önlemenin tek yolu, bü­tün ülkelerde eşit biçimde öğretilen ortak bir uygarlık ülküsü uğruna, dar-düşünceli ve bağnaz ulusçuluğun bırakılmasıdır.
Sayfa 79 - Alaz YayıncılıkKitabı okudu
Büyüğün elinin çocuğa vurması ilk savaş eylemidir. Ondan da, zincirleme bir tepkiyle, halka geçer.
Sayfa 79 - Alaz YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
Bertrand Russel evliliğin bir kurum olarak zorunluluğunu yalnızca çocuklar açısından kabul ediyordu. Bunun dışında bütün cinsel sınırlamaları saçma buluyordu; özellikle Victoria döneminin iki yüzlü cinsel töreciliğinden tiksiniyor ve o dönemin tabularının halkı, önüne geçilmez biçimde sapkın zihinsel çekingenliklere ittiğini düşünüyordu. Kendisinin karşıt doğrultudaki aşırılıklarının bir çoğu belki de bu tiksintiden geliyordu. Özellikle bütün cinsel konuların çocuklara, başka herhangi türden bir bilginin verilişindeki doğallık ye nesnellikle açıklanması gerektiğinde direnerek çağdaşlarını şaşırtıyordu. Çocukların doğal merakları, hiç bir giz kalmayıncaya dek karşılanmalıydı.
Bertrand Russell’la T. S. Elliot’un sıcak arkadaşlıklarının ilk bir kaç yılından sonra, ikisi de, ortak yanlarının gitgide azalmakta olduğunu görmeye başlamışlardı, çünkü Elliot her gün biraz daha kiliseye yaklaşarak felsefeden uzaklaşıyordu. Eski günlerin arkadaşlarından her biri başka bir yola gidiyordu. Bertrand Russell’la Bertnard Shaw uyuşamıyorlardı, çünkü Shaw, Stalini ve rejimini yürekten destekliyor ve onun çirkin yanlarını görmeye yanaşmıyordu. Bu, Bertrand Russell’ın çok sert bir takım sözcükler kullanmasına, hiç çekinmeden, yıkıcılıktan, delilikten ve dar düşüncelilikten söz etmesine neden oluyordu. Bu nitelemeler onur kırıcı görüldü ve ayrılık tam oldu.
Nasyonal Sosyalizmin dünya için ne denli tehlikeli olduğunu açıkça görebilmesine karşın Bertrand Russell yine de onun insanlık düşmanı sadizmini düşük değerlendirmişti. Kendisi, insanın yapabileceği kıyacıl sapıklıkları anlayabilmek için, Hitler ve yandaşlarını eyleme geçiren ilkel dogmatik güçlülük şehvetinden çok uzakta kalmıştı. Bertrand Russell’ın buradaki düş kırıklığı, Hitler gibi bir olguyu, özgür bir insan toplumunca hemen kökü kazınacak bir geçici delilik olma dışında bir şey olarak kavrayamayan normal ve dengeli bir adamın düş kırıklığıydı. Batı dünyasındaki herhangi bir uygar ülkenin böylesine çılgınca ve kıyacıl düşüncelerin egemenliği altına düşebilmesi onun için anlaşılmaz bir şeydi.