‘Tüm korkakların ortak özelliğiydi bu. Güçleri yetmediğinden küfür de yeseler dayak da yeseler gıkını çıkaramazlar, ancak kendinden zayıf olanları acımasızca ezmeye bayılırlardı. Tüm korkaklar gibi o da acımasızdı.’
Sonunda kendini bulmuştu.
Tüm yaşadıklarına ve onlardan kaynaklanan tüm katı hamuruna karşı, artık değişiyor ve bu değişim gittikçe genişleyen bir halka gibi tüm benliğini sarıyordu.
Olağan dışı duygular benliğinden taşıyordu.
Yapacağı tek şey vardı; kendi içinde bir devrim!
İçgüdülerini biraz umursamamakla başlayacaktı buna. Geçmişinin üzerine simsiyah bir çizgi çekecek, suçu da hayatın dengesizliğine atacaktı.
Bu, yaşamın ta kendisiydi. Amaç var ise her şeyin bir anlamı da vardı.
Yavru kurt,karşısına çıkan tüm güçlüklere rağmen yaşama sıkı sıkıya bağlıydı ve gözlerini ilk açtığı andan itibaren yaşamın her anından büyük bir haz alıyordu.
Eğer yavru kurt tıpkı bir insan gibi düşünme becerisine sahip olsaydı, bu dünyanın ve üzerindeki yaşamın sonsuz bir kovalamacadan, acımasız bir savaştan, başı sonu belli olmayan bitmek tükenmek bilmeyen bir kaostan ibaret olduğunu anlayabilirdi.
Dışarıdan aynı toprak gibi saf ve katı görünüyordu ancak kesinlikle katı değildi. Bilinmeyene karşı hissettiği güvensizlik duygusu tamamen genetik bir özellikti ancak tüm bu yaşadıkları korkularının ne kadar haklı olduğunu gösteriyordu.
Artık hakkında hiçbir şey bilmediği şeylere karşı temkinli olması gerekiyordu. Çevresindeki herhangi bir şeye karşı güven duymadan önce onu iyice tanıması gerekiyordu.
Artık hoşlanma duygusu yerini sevgiye bırakmıştı.Ruhunun derinliklerinde hiç bir zaman sevgiye yer olmamıştı. Şimdi sevgi, adeta ruhunun derinliklerine indirilen bir şaküldü.