Binbir Hayalet

Alexandre Dumas

Binbir Hayalet Gönderileri

Binbir Hayalet kitaplarını, Binbir Hayalet sözleri ve alıntılarını, Binbir Hayalet yazarlarını, Binbir Hayalet yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Zavallı çılgınlar, insanların bazen geleceği değiştirebileceğini... ama asla geçmişi değiştiremeyeceğini anlamıyorlardı.
— Evet, bunu nasıl açıklıyorsunuz? diye sordu doktor, çünkü ne de olsa, hayatın devam ettiğini kabul etsek bile, iki saat sonra kesik bir kafanın, konuştuğunu, baktığını, hareket ettiğini kabul edemezsiniz. — Eğer bunu kendime açıklayabilseydim sevgili doktor, dedi Mösyö Ledru, bu olayın ardından böylesine korkunç bir biçimde hastalanmazdım. — Peki ya siz doktor, dedi Şövalye Lenoir, siz bunu nasıl açıklıyorsunuz kendinize? Çünkü Ledru'nün bize kafadan uydurma bir hikâye anlattığını düşünmüyorsunuz; hastalığı da gerçek bir durum üstelik. — Tabii ya! İyi iş! Bir sanrı nedeniyle Mösyö Ledru gördüğünü sandı, işittiğini sandı; kendince sahiden de görmüş, işitmiş gibi yaşadı her şeyi. Algıyı sensorium'a, yani beyne ileten organlar, onlara etki eden koşullarla ketlenebilirler; bu durumda, ketlenmeye uğrar ve ketlenerek yanlış algılar iletirler: İnsan duyduğunu sanır, duyar; gördüğünü sanır, görür. Soğuk, yağmur, karanlık Mösyö Ledru'nün organlarında ketlenmeye yol açmıştı, hepsi bu. Deli de gördüğünü ve duyduğunu sandığı şeyi görür ve duyar; sanrı anlık bir deliliktir, yok olduğunda hatırası korunur, tüm mesele bu. — Peki ya yok olmazsa? diye sordu Rahip Moulle. — Eh! O zaman da hastalık tedavisi imkânsız hastalıklar sınıfına girer ve insan ölür.
Reklam
— Hissetme yeteneğinin merkezi beyinde olduğuna göre, beyin yaşamsal gücünü koruduğu sürece, işkence gören kişi yaşadığı hissine sahiptir. — Kanıtlar peki? — İşte. Haller, Fiziğin Temel Bilgileri adlı eserinin IV. cildinin 35. sayfasında şöyle der: "Kesik bir kafa gözlerini açıp bana şaşı şaşı baktı, çünkü parmağımın ucuyla omuriliğine dokunmuştum." — Haller, öyle olsun; ama Haller yanılmış olabilir. — Yanıldı diyelim, peki. Başka bir örneğe geçelim. Weycard, Felsefi Sanatlar'ın 221. sayfasında şöyle der: "Kafası kesilmiş bir adamın dudaklarının kımıldadığını gördüm." — Tamam, ama konuşacak kadar kımıldamadı herhalde...
— Adaletin yol gösterilmeye neden ihtiyacı olsun ki? dedi Jacquemin.
Her konuda bu böyle; çoğu insan bakar, ama çok azı görür.
Mesela şu kelimeleri, "İşte Fransa'da geldiğimiz nokta: Perde indi, gösteri sona erdi, sadece ıslıklar duyuluyor şimdi. Çok geçmeden, toplumda ne zarif hikâyeciler, ne sanat, ne resim, ne inşa edilmiş saray kalacak, her şeyi kıskanan insanlar saracak dört bir yanı" kelimelerini yazdığı dönemde, birisi kalkıp da, Marki d'Argenson'a, sonunda bu döneme imrenecek duruma gelineceğini söyleseydi, zavallı Marki d'Argenson çok şaşırırdı, değil mi?
Reklam
Oysa aziz dostum, günümüzde görüşülebilecek seçkin insanlar topluluğu hangisidir? Elbette ki sekiz milyon seçmenin Fransa'nın çıkarlarını, görüşlerini, dehasını temsil etmeye layık bulduğu topluluk. Yani Meclis. Pekâlâ! Meclis salonuna rasgele, istediğiniz bir gün ve saatte girin bakalım. Bire yüz bahse girerim ki kürsüde konuşan bir adam ve sıralarda da onu dinleyen değil, durmadan sözünü kesen beş-altı yüz kişi bulacaksınız. Size bu söylediğim o kadar gerçek ki, 1848 anayasasında söz kesmeleri yasaklayan bir madde var. Demek ki, kurulduğu yaklaşık bir yıldan beri Meclis'te konuşturulan sille ve yumrukların sayısını varın siz düşünün: Sayılamayacak kadar çok! Elbette daima özgürlük, eşitlik ve kardeşlik adına.
"Günümüzde Fransa'da artık konuşmanın olmadığından yakınılıyor" diyor. "Sebebini iyi biliyorum. Çünkü çağdaşlarımızda dinleme sabrı her geçen gün azalıyor. İnsanlar kötü dinliyor ya da daha doğrusu hiç dinlemiyor. Görüştüğüm seçkin insanlar topluluğunda buna dikkat çektim."
... ortadan yok olan, buharlaşıp giden, kaybolan toplum.
866 öğeden 841 ile 850 arasındakiler gösteriliyor.