Sevgili Oğlum,
Hemşire seni 01.04.2014 tarihinde kucağıma verdiğinde sağ kulağına ezan, sol kulağına kameti okumuştum. İsmini fısıldadıktan sonra sana bir söz vermiştim; her ne olursa olsun hep yanında olacağım, diye.
Bağışla beni güzel oğlum. Seni kendi ellerimle soğuk, nemli toprağa koydum diye kızma bana olur mu?
Sen gittikten sonra odan bomboş kaldı. Duvarda Galatasaray forman ve atkın asılı kaldı.
Kitaplarının boynu bükük…
Kuşların sessiz…
Seyrettiğin çizgi filimler bile hüzün içinde…
Sana bu mektubu gözyaşları içinde yazıyorum. 10 ay oldu sen bizden ayrılalı. Hiç bu kadar ayrı kalmamıştık, hiç bu kadar özlememiştim seni. Hele şu kış bir geçeydi, bahar gelecekti. Seni çiçeklerin açtığı ağaçların altında sallayacak yemyeşil çimenlerde dolaştıracaktım. Sonra yaz gelecekti. Yine birlikte denize girecektik. İyileşip ayağa kalkacaktın. El ele tutuşup sokaklarda dolaşacaktık. Ne büyük umutlarımız vardı. Senden sonra benim umutlarım söndü; mücadele etmeye takatim kalmadı. Dilerim sen son olursun, dilerim hiçbir anne, hiçbir baba buna benzer acılar yaşamaz.
Şimdi bizden çok ama çok uzaklardasın. Yaşayamadığın, koşamadığın, oynayamadığın, yapamadığın ne varsa hepsini fazlasıyla yap güzel oğlum. Biliyor musun, Kars’ta kendi köyümüzdeki okula senin ismini verdiğimiz bir kütüphane kurduk. Sevenlerin senin için binlerce kitap gönderdi. Oradaki çocukların gözlerindeki umudu, heyecanı ve mutluluğu görmeni isterdim.
Uyu paşam uyu…
Allah’ın sevgi dolu odalarında uyu.
Belki birlikte açarız gözlerimizi güneşli, umut dolu yarınlara…
Seni çok ama çok seviyorum…
Baban, Özgür Büyüktanır.
(Tanıtım Bülteninden)