Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bir Destandır Çanakkale

Vehbi Vakkasoğlu

En Yeni Bir Destandır Çanakkale Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Bir Destandır Çanakkale sözleri ve alıntılarını, en yeni Bir Destandır Çanakkale kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Çanakkale'nin mümtaz ve müstesna şairi Mehmet Akif, ne güzel ifade eder:
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz! Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz! Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa... Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa... Değil mi cephemizin sinesinde iman bir, Sevime bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir... Değil mi ortada birdir vuran yürek, yılmaz Cihan yıkılsa, emin ol bu cephe sarsılmaz!
Seyid Onbaşı'nın tabyasında yaşanan bir başka güzellik daha var:
Cevat Paşa istihkamın yıkıntıları arasında dolaşırken, bir ağacın altına uzanmış olan askerin hâli dikkatini çekti. Yaklaştı ve dikkatlice baktı. Mehmetçik, yaşıyordu... "Neyin var evlât?" dedi. Mehmetçik, birden ayağa fırladı ve hazır ola geçti. Ancak gözleri paşadan tarafa değil, başka yöne bakıyordu. Cevat Paşa, nemli gözlerle ve titreyen sesiyle sordu: "Gözlerini bir şey mi oldu, oğlum?" Bu soru üzerine Mehmetçik biraz daha canlandı, iyice tokalaşan sesi ile şu cevabı verdi: "Üzülmeyin kumandanım, benim gözlerim göreceğini gördü!" Gözlerinin ışığını Allah, millet, vatan yolunda feda etmeye dünden razı olan bu anlayışın temelinde hangi inanç vardır? Fedakarlığın bu derecesi, vatan aşkının bunca yükselişi nasıl mümkün olabiliyor? Bu ruh hali tahlil edilmeli ve yeniden yakalamanın yolları araştırılmalıdır. Bugünkü dağınık ve bencil halimizle, bu ruha ne kadar da çok muhtacız...
Reklam
Seyid Onbaşı
Koca Seyid'in, her 18 Mart'ta, resmini basmış gazeteler sırtında o dev mermi ile, televizyonlarda ekranlara getirmiştir... Ama ne kendisini düşünmüşler, ne de geride bıraktığı ailesini... Ne var ki, kızı Ayşe Hanım, tam da babasının tevazuuna yakışır bir değerlendirme ile şöyle bitiriyor konuşmasını: "Olsun, efendim! Yeter ki vatan sağ olsun! Biz perişan olmuşuz, ne çıkar!"
Batı'nın bize bakışı nedir?
Müslüman kendi kimlik ve kişiliğini unutsa ve hatta inkar bile etse Batı politikası ona düşmanlıktan vazgeçmiyor. Rahmetli Cemil Meriç'in deyimi ile, "Bütün camileri yıksak, bütün Kur'an'ları yaksak, Batı, bize yine de müslüman olarak görür." Bu gerçeğin ilginç bir ispatını merhum Mehmet Akif anlatmaktadır: Viyanada'dır. Bir gece kaldığı otelde müthiş bir gürültü hasıl olur. Herkes büyük bir telaş ve panik havasında kendilerini odalarından dışarı atarlar. Yollar bir anda kalabalıklarla dolar. Akif bey de odasından aşağı iner ve müracaatta ki görevliye neler olup bittiğini sorar. Ancak aldığı cevap karşısında donar kalır ve hayretinden sabaha kadar uyuyamaz. Otel görevlisi olan Avustralyalı der ki: "Biraz önce gelen haberlere göre İngilizler kudüs'ü Osmanlı'dan almışlar. Bu habere sevinen halk, sokaklara dökülüp şenlik yapıyor." Akif Bey bu izaha çok şaşırır ve sorar: "Peki... Biz seninle silah arkadaşıyız; aynı cephelerde, ortak düşmanımız olan İngilizlere karşı çarpıyoruz. Bu sebeple bizim yenilmemiz ve Kudüs'ü kaybetmemiz, aynı zamanda sizinde kaybetmeniz değil midir?" Otel görevlisi Avustralyalı hiç oralı olmaz ve gayet umursamaz bir tavırla şu karşılığı verir: "Doğrudur, biz şu anda Osmanlı ile silah arkadaşıyız. Ama Osmanlı, müslümandır. Her ne kadar Kudüs'ü düşmanımız olan İngilizler almışlarsa da, onlar bizdendir, bizim dinimizdendir." Bu izah, sadece Mehmet Akif Bey'in değil bizim de uykumuzu kaçıracak cinsten değil midir? Biz bugün, hâlâ Batının bize bakışını anlayabilmiş ve kavgayabilmiş değiliz.
1914 Temmuz
Seferberlik ilân edildi. Bu ilân, eli silâh tutan herkesin askere alınması demekti. Osmanlı, bütün varlığı ile bir ölüm kalım mücadelesine hazırlanıyordu. Gerçi Osmanlı daha önce Trablusgarp'ta İtalyanlara, Balkan savaşında Bulgarlara, Sırplara, Karadağlılara, Ruslara yenilen, düşman ordularını İstanbul önlerinde bile gören, Edirne'yi zor kurtaran bir zilleti yaşamıştı; politik kavgalarla kan kaybeden askeri ve sivil bürokrasi, yenilgiden yenilgiye koşup duruyordu. ancak bu yenilgilerini intikamını almak ve özellikle Balkan bozgununun zilletinden kurtulmak azmi de gelişmişti. Bu azim, bu heyecan bütün bir millet sarmıştı. Herkes yaralı bir aslan gibi, son bir kükreyişin özlemindeydi. Bu mücadelenin bir varlık yada yokluk mücadelesi olduğunu hissediyorlardı.
1808 Mayıs
Osmanlı'nın mirası için ağzı sulananlar çoktu. özellikle de dünyanın en önemli ve kıymetli yerlerinden biri olan İstanbul ve boğazlar kimin olacaktı? Osmanlı'nın en kıymetli mirası üzerinde hem İngilizlerin, hem Fransızların, hem Rusların, hem de Yunanlıların gözü vardı. Napolyon, bu gizli kavgayı şu şekilde ortaya koyuyordu: "İstanbul kime kalacak? Meselenin esası daima budur!"
111 öğeden 71 ile 80 arasındakiler gösteriliyor.