Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Çok-Partili Dönemde Özgürlükçü Bir Siyaset Girişimi: 1955-1958

Bir “Hürriyet” Hikâyesi

Ertuğrul Günay

Bir “Hürriyet” Hikâyesi Gönderileri

Bir “Hürriyet” Hikâyesi kitaplarını, Bir “Hürriyet” Hikâyesi sözleri ve alıntılarını, Bir “Hürriyet” Hikâyesi yazarlarını, Bir “Hürriyet” Hikâyesi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
... Kapılar değişse de kulluk değişmiyordu...
Sayfa 175 - İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2021Kitabı okudu
1946'dan 1950'ye giderken, CHP'nin -kendisi için uygun olduğunu düşünerek- değiştirmemesi gibi, DP iktidarı da 1950'den sonra söz ve vaatlerini unuttu; Anayasa'yı çok-partili sistemin gereklerine uygun olarak değiştirmediği gibi, seçim yasasını da daha katı ve adaletsiz hale getirdi. İki partinin fırsatçı tutumları, Türkiye demokrasisinin erken döneminde ağır bir darbe ile kesintiye uğramasına ve iyileşmesi güç yaralar almasına yol açtı.
Sayfa 162 - İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2021Kitabı okudu
Reklam
Egemenlik hakkının bir kişide, ailede, zümrede toplanmaması gibi; bir partide, tek bir siyasal yapının elinde de toplanmaması gerekiyor. Yetki ve görevleri paylaşmak ve erki denge ve denetim içinde birlikte kullanmak anlamına gelen "kuvvetler ayrılığı" ilkesi demokrasinin temeli ve güvencesi. Bir rejimin çağdaş ve toplum için kabul edilebilir olması, adının başkanlık yahut parlementer ve benzeri şeyler olması değil, bu denge ve denetimin olup olmamasıyla ölçülüyor.
Sayfa 161 - İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2021Kitabı okudu
Cumhuriyet, egemenlik hakkının bir aile, soy, hanedan yerine millete ait olması ve onu kullanacakların seçimle belirlenmesi açısından kuşkusuz ileri bir yönetim aşamasıdır. Ama demokrasi ile tamamlanmazsa, halk için bir anlam ifade etmeyeceği konusunda dünyada yeterince örnek var. Demokrasi de, birden çok partinin olması ve belirli aralıklarla bunların sandıkta yarışmasından ibaret değil. Birden çok parti birbirinden farklı, hatta birbirine aykırı olmazsa, o zaman gerçekten demokrasi olmuyor; hatta gerçek anlamda "çok-partili" sistem bile olamıyor.
Sayfa 161 - İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2021Kitabı okudu
... Türkiye'de iktidar yarışması, kaybetmenin ve kazanmanın doğal olduğu bir rekabet anlayışı içinde değil, her ne pahasına olursa olsun kazanma güdüsüyle yapılıyor. Bu "mutlaka kazanma" güdüsü tarafları hırçınlaştırıyor; önceden belirlenmiş kural ve koşullar içinde eşitlikçi bir yarışma yerine, ortaya, koşullarını erki elinde bulunduran belirlediği haksız bir rekabet görünümü çıkıyor. Bu acımasız yarışma, erki elinde bulunduranın kaybetmemek için her yola başvurmasının, erki ele geçirmek isteyenin de kazanmak için her yönteme sarılmasının önünü açıyor. 27 Mayıs böyle bir ortamın sonucuydu...
Sayfa 160 - İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2021Kitabı okudu
DP de muhalefetten yakındığı sistemin 1950'de kendi işine fazlasıyla yaradığını görünce 1954 seçimine aynı sistemle girdi. Bu kez daha da ağırlıklı bir meclis üstünlüğü kazandı. Bu sonucu elde edince, sistemi değiştirmek şöyle dursun, parti egemenliğini pekiştirecek yeni düzenlemeler yaptı.
Sayfa 131 - İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2021Kitabı okudu
Reklam
"İktidar denilen şeyi bir ikbal ve ondan uzaklaşmayı (ise) bir idbar (talihsizlik) saymazsak ve nizamın hakimiyetini en iyi otorite sayıp, fikirleri lider haline getirmesini bilirsek en güzel ve en şuurlu disiplini memlekette de, partilerde de tesis etmiş oluruz." (Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu, Akis, 29 Aralık 1956)
Sayfa 110 - İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2021Kitabı okudu
"Gel kardeşim! Şu otoriteyi, liderliği falan bırakalım da, önce insan olmaya çalışalım. Bu memlekette partilerde olsun, onların dışında olsun, insanları sevelim; insan yüzüne güleryüzle bakalım. Muhabbet de denilen duyguyu otoritenin yerine en güzel ve ulvi bir şuur halinde ruhlarımıza sindirelim." (Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu, Akis, 29 Aralık 1956)
Sayfa 110 - İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2021Kitabı okudu
Siyasi partiler, hele partilerin yönetim organları siyasi görevleri kişisel çıkar aracı olarak görenlerin işgalinden uzak olmalıydı. Aksi halde parti bir süre sonra toplumdan kopuyor, değerler ve ilkeler çürüyor, yozlaşıyordu.
Sayfa 107 - İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2021Kitabı okudu
(Celal) Bayar, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin yaşadığı deneyimleri biliyordu. O nedenle yeni bir "hükümet/parti merkezi" iki başlılığı doğmasını istemedi. Hükümeti kurmakla görevlendirdiği Adnan Menderes'in parti başkanlığını da üstlenmesinin yolunu açtı. Bayar bu tercihiyle yağmurdan kaçarken doluya tutulduğunu uzun yıllar sonra anlayacak, ancak iş işten geçmiş olacaktı.
Sayfa 102 - İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2021Kitabı okudu
Reklam
Demokrat Parti 1954'teki seçim başarısına karşın ülkede demokratik ortamı rahatlatacak adımlar atmadı, tam tersine bir yola girdi. Basın Yasası değişti; 1950'ye doğru basına ve gazetecilere övgüler düzen DP liderleri artık basını susturmaya yönelik eylemler peşindeydi. Radyo tümüyle iktidarın sesini duyuran bir devlet yayını haline gelmişti. Radyodan muhalefetin yararlanması hemen tümüyle engellenmişti. Radyo artık Menderes'in tekelindeydi.
Sayfa 87 - İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2021Kitabı okudu
"... İşlerin iyi gittiği devrelerde hükümet idare etmek kolaydır. Devlet adamı karakter sınavını zor şartlar altında verir. Bir sorumlu kişinin birinci ödevi hatalı yol tuttuğunu ve genel güveni yitirdiğini anladığı anda çekilmektir. Ancak damarlarında ihtiras dolaşanlar ilk başarısızlık işaretlerinin belirmesiyle bambaşka bir yol tutarlar. Rakip saydıkları insanları harcama ve uzaklaştırmaya bakarlar..." (Feridun Ergin, Akis, 11 Şubat 1956)
Sayfa 83 - İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2021Kitabı okudu
... Biliriz ki ümranlar ve maddi medeniyetler gönül imarı ile beraber olmazsa millet üstüne bütün ağırlıkla çökerler. (Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu, 15 Ekim 1955)
Sayfa 60 - İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2021Kitabı okudu
1946'ın başında özgürlük ve kalkınma vaatleriyle yola çıkan ve 1950'de iktidara gelen Demokrat Parti kuruluşunun onuncu, iktidarının beşinci yılı dolmadan vaatlerini unutmuş, yıllarca eleştirdiği "Tek Parti" zihniyetinin kötü bir kopyası olma yoluna girmişti.
Sayfa 48 - İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2021Kitabı okudu
Cumhuriyet'in kurucu kadrolarının başlangıçtaki idealizmi ve coşkusu bir süre sonra yerini bürokrasinin ağır işleyişine terk etmişti. Tek partinin esaslı bir denetim ve hele şeffaflık olmadan uzun süre iktidarda kalması, "parti devleti" görünümü kazanmış, siyasetçileri halktan uzaklaştırmıştı. Atatürk'ün vefatının hemen ardından patlayan Dünya Savaşı da, 1912'den 1922'ye kadar sürekli savaşlar yaşamış olan halkın yeniden özverilere katlanmak zorunda kalmasına, yoksullaşmasına, ama partinin sırtından "karaborsacıların", "savaş zenginlerinin" türemesine yol açmıştı. Milli Mücadele'nin içinden gelen ve sonraki gelişmeleri olumlu olumsuz yönleriyle yakından gözleyen Yakup Kadri Karaosmanoğlu, bu savaş zenginleriyle parti ve devlet yöneticilerinin ilişkilerini acımasız bir dille eleştirir: ... Zeytinyağı piyasasını elinde tutan Bakan, yahut karaborsacıları koruyan vali, umum müdür ve saire. O devirde bunlarla her köşe başında karşılaşabilirdiniz...
Sayfa 41 - İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2021Kitabı okudu
26 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.