Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kızılordu'dan Kafkas Milli Lejyonuna

Bir Türk'ün 2. Dünya Harbi Hatıraları

Cabbar Ertürk

Bir Türk'ün 2. Dünya Harbi Hatıraları Sözleri ve Alıntıları

Bir Türk'ün 2. Dünya Harbi Hatıraları sözleri ve alıntılarını, Bir Türk'ün 2. Dünya Harbi Hatıraları kitap alıntılarını, Bir Türk'ün 2. Dünya Harbi Hatıraları en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bkz; Tamara Lejyonu ve Ermeni Ararat Lejyonu
Türk Milli Komitelerinden başka, Kafkasyalı olarak Ermeni ve Gürcü milli komiteleri de kurulmuş ve bunlardan da gönüllü birlikler teşekkül etmişti. Gürcü ve Ermeni komitesi mensuplarından hiçbir kimse, Türk milli komiteleriyle işbirliği bir yana kalsın, görüşmeye bile yanaşmıyorlardı. Hatta bunlardan teşekkül eden birlikler cepheye sevkedildikten bir müddet sonra Ruslar'a geri teslim olduklarından, Almanlar ağır bir lisanla, nefret duyarak anlatıyorlardı.
Osmanlılar-Safeviler-Şeybanîler [Türkiye-Azerbaycan-Özbekistan]
Bugünkü Türkmenistan'dan çıkan Selçuklular, Dandanakan savaşında, Gazneliler Türk devletini yendikten sonra ilk önce Türkistan, Afganistan, Azerbaycan ve Kafkas bölgelerine hakim oldukları halde, resmî devlet dilini Türkçe yapmamışlardı. Devlet dili olarak Farsçayı tutmuşlardı. Türkçe okul açmamışlardı. Türklüğü değerlendiren münevver
Reklam
Türk asıllılardan binbaşı bile yoktu. Türk cumhuriyetlerinin bütün kilit noktaları Türk olmayanların elindeydi. Hele o zamanlar ÇEKA, daha sonar NKVD adıyla bilinen Rus emniyet ve istihbarat teşkilatı tamamile Rus, Ermeni ve Gürcülerin ellerindeydi. Stalin'in Türk asıllı münevverlerine ve idarecilere bu muamelesi Türk milletinin hayrına olmuştu. Türk münevverliğine baskı yapılmadıkça, aşağılanmadıkça onun milli gururu şahlanmazdı. Bu vasfın sahibi bir millet olduğumuzu kabul etmemiz gerekiyor. Yabancı bizi çiğnemedikçe, hakir görmedikçe uyanmıyoruz. Beşbin senelik Türk tarihinin son bağımsız devleti olan Türkiyemizde bile karşılaştığımız felaketlerin sebebi buna dayanıyor. İttihad Terakki devriyle, Atatürk'ün yaşadığı yılları çıkarsak Türk milli varlığını koruyan kaynaklardan mahrumuz. Devletin başındakiler nazarında komünistler, Kürtçüler, neyse, Türk milli duygusunu savunan ve "bu devlet benim devletimdir, kendini Türk saymayanlar devletimi bölüp parçalayamazlar" diyenler de aynı değerdedirler. Devleti yıkmak isteyenle onu savunan aynı kefeye konmaktadır.
Herkes Auschwitzi bilir kimse Katyni bilmez
2. Dünya Harbinin yegane günah keçisi ilân edilen Nazizm, çift yönlü bir manipülasyonla bir yanıyla, milliyetperverlikle özdeşleştirilip, vatan ve millet duygusu törpülenirken, diğer yanıyla en küçük anekdotu veya aşk hikayesiyle, edebiyattan, sahne sanatlarına, siyasetten, ilme kadar hemen her sahada "Yahudi" trajedisi ola­rak sunulur. Sanki harbin yegane mağduresi Yahudilermiş gibi. Manipule edilen bu tarih kesitinde ocağı sönen milyonlarca Po­lanyalı, Ukraynalı, Türkistan Türk'ü, Kafkasyalı müslüman hat­ta binlerce Rus'a yer yoktur. Sözün gelişi, Polonya'da Naziler tarafından enterne edilen bir Yahudi ailenin dramı kamuoyu oluşturma yolunda abartılı biçimde senarize edilirken, Katyn katliamından kimse haberdar değildir. Hiç şüphesiz dünya kamuoyunun haberdar olmadığı sade­ce Katyn katliamı değildir. Mesela, Ukrayna'da ünlü "Açlığın Gözleri"nde olduğu üzere, milyonlarca insanın tıpkı davar sü­rüleri gibi kırlarda ot yiyerek açlıklarını giderdiklerinden, 18 sa­at içinde (bir gecede) Kırım Tatarlarının hayvan vagonlarıyla, Çeçenlerin ve Ahıskalıların toplu olarak sürgün edildiklerin­den, örneklerini onlarca, yüzlerce çoğaltabileceğimiz benzeri acılardan da haberdar değillerdir. 2. Dünya Harbi, ABD ve müttefiklerinin galibiyetiyle bit­miş, mağduru olan Yahudiler kurtarılmış, bütün dünya onları büyük bir şefkatle bağrına basmış ve onların mağduriyetlerini vicdani bir borç kabul ederek, neredeyse kıyamete kadar süre­cek "özür" dileme yarışına girmiştir..
Hunlar, Roma'ya kadar gelerek hristiyanlığın lideri olarak bilinen Papayı bile özengilerini öpecek duruma düşürdükleri halde, elli sene içinde din ve dillerini atarak bulundukları memleketlerin yerlilerinden olmuşlardı. Avarlar, Peçenekler, Kumanlar, Tatarlar ve çoğunluk Oğuzlar da aynı yolu takip etmişlerdi. En acı durum şudur ki fatih olarak ülkeler fetheden millet, kendi çizmelerini öpen uşaklarının dil ve dinlerini kabul ederek onlardan olmuşlardı
Kafkas İslam Ordusunun silinmez izi
Türkiye'ye gelmeden önce Kahire'de bulunduğum sırada, Kahire'ye gelmiş olan Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Killigil Paşa ile tanışma fırsatını buldum. Nuri Paşa, Azerbaycan'ın kurtarıcısı ve 1918 senesinde Azerbaycan milli cumhuriyetinin kurulmasında emeği geçmiş bir Türk paşasıydı. Sovyetlerin dağılmasından sonra bugün
Reklam
Azerbaycan Türkiye'nin askeri varlığına muhtaçtı. Zira yüz seneye yakın Rus işgali altında kalan Azerbaycan ve ikiyüz seneyi aşkın bir zamandan beri Rus çizmesi altında inleyen diğer Türkilleri askeri eğitimden uzak tutulmuştu. Subay okullarına alınmamışlardı, subayı bulunmayan ve askeri terbiyeden uzak tutulmuş bir millet ise, ne kadar
Stalin Tahran, Yalta ve Potsdam konferanslarında Amerikalı ve İngilizlere bunların geri verilmelerini kabul ettirdiği için 1945 senesinin Ekim ayına kadar Türk asıllılar da dahil, bu talihsiz insanlar özel trenlerle Rus ve İngiliz Amerikan askeri konvoyları nezaretinde Rusya'ya doğru sevkedilmeye başlandılardı. Bunların arasında kendilerini trenlerden atarak intihar edenlerin bulunduklarını o günlerin İtalyan ve Fransız gazetelerinde görmek mümkündü. Batı gazetelerinde Rusya'ya gitmemek için kendilerini trenlerin altına atarak intihar etmekten çekinmeyenlerin ve bunların sayılarının azımsanmayacak kadar olduğunu gören UNRA (Birleşmiş Milletler Felaketzedelere Yardım Teşekkülü) durumu Amerika'daki merkezlerine bildirmiş olacak ki, 1946 senesinin başlarında Amerika'da bu zorlu iadeye karşı kıpırdamalar görünmeye başladı. Özellikle harp bittiği günlerde, ölmüş olan Amerika Cumhur Başkanı Rooswelt'in eşi Elenor Rooswelt'in Birleşmiş Milletler toplantısında bu feci durumu tenkit etmesi ve hiçbir suçları olmadığı halde sırf memleketlerindeki komünist baskısından kurtulmak ve insan gibi yaşamak isteyen bu talihsizleri zorla komünist zulmüne göndermek bilerek cinayet iştemektir, demesi, etkisini göstermiş olacak ki, 1946 senesinden itibaren sivil mültecilerin iadesi durduruldu. Fakat Kızılordu'da bulunup da, Almanlar'a esir düşmüş olanlar veya iltica edenlerin verilmeleri devam etti. Sovyetlere verilen siviller arasında yarım milyon kadar da Kırımlı ve Kuzey Kafkasyalı, Tatar, Karaçay, Balkar ve Nogaylar vardı.
Amerikalılarla, İngilizler Kızılordu mensubu olanları (askerler), sorgusuz sualsiz vermeye devam ediyorlardı. Ruslar da bunları alır almaz münevver olanları Karpat dağlarının ormanlık bölgelerinde hemen kurşuna diziyor ve izlerini kabettiriyordu. Türk asıllıların imhadan kurtulmak için başvuracakları tek çare, Sovyet çizmesindeki Türk yurtlarından olmadıklarını, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Almanya'ya çalışmaya veya okumaya geldiklerini söylemekti. Sonra da yollar kapatıldığından dolayı memleketlerine dönemediklerini, hava bombardumanları arasında da eşyaları ile birlikte pasaport ve diğer vesikalarını kaybetmiş olduklarını söylemekten ibaretti. Almanya'da, Fransa'da, İsviçre'de ve İtalya'daki göçmen ve esir kamplarında kalan az miktardaki Türk asıllılar bu yola başvurdular. Bulundukları kampların idarecileri bunların Türkiye'deki adreslerini alıyor ve Türk konsolosluklarından bilgi istiyordu. Gereken pasaportların verilmesiyle bunların Türkiye'ye gönderilmelerini istiyordu. Fakat o günlerin Türkiye konsolosluklarının durumu ve bu talihsiz insanlara gösterdikleri ilgi ve yaptıkları muamele başlı başına bir dertti. Buna rağmen durum bu esir kamplarında bulunan talihsiz Türklerin lehine bir dönüş gösteriyordu. Savaş yıllarında Amerika ve İngiltereye her türlü kolaylığı gösteren Sovyetler Birliği'nde istedikleri yerlerde hava üsleri kurmalarına müsaade eden Kremlin, 1945 senesi sonlarında dost çehresini tamamile değiştirmişti. Artık Stalin'in yüzünde tebessümden eser kalmamıştı. Batıya, dünkü kurtarıcılarına dişlerini gösteriyordu.
Almanlar tarafından kurtarılan Lettonya, Litvanya ve Estonya ise büyük sevinç içindelerdi. Yine müstakil devletlerini kuracaklarını düşünmekteydi. Fakat Almanların bunların devletlerini yeniden kurmalarına müsaade etmeyerek Baltık devletlerine, Ostland (Doğu vilayetleri) ismini takması bunları da hayal kırıklığına götürmüştü. Sovyetler Birliği'nde Almanların ilk işgal ettikleri bölge kırk milyonluk Ukrayna ve Beyaz Rusyaydı ve bu bölge halkı Almanları şükran sevinci işareti olarak tuz ve ekmekle karşılamışlardı. Bir müddet sonra Almanya'ya işçi olarak götürülen kız ve erkekler ellerindeki Alman bayraklarını dalgalandırarak (Hay Live Nemesçina) Yaşasın Almanya diye bağırıyorlardı. Fakat Almanya'ya geldikten sonra hayal kırıklığına uğradılar. Bunları özel ve kapalı kamplara yerleştirdiler, yakalarına OST ARBEİTER -doğulu işçiler yaftası takdılar. Silahlı jandarma muhafızlarla fabrikaya götürüp getirdiler, kendilerine verilen yemekler esir kamplarındaki kadardı. Artık bunlarda da Almanlara karşı sevgi kalmamıştı. Sovyetlerdekinden daha kötü bir durum ve muamele içine düşürülmeleri bunları da Almanya'ya düşman yapmıştı. Bunlar artık yaşasın Almanya diye bağırmak yerine, bizimkiler gelerek bizi kurtaracaklar diyerek yumruk gösteriyorlardı. Alman devlet adamları Almanya'ya olan inanç ve sevgiyi yok etmişlerdi. 1942 senesinin yazından itibaren artık Kızılordudan kimse Almanlara iltica etmek istemiyordu. İlticalar durduğu gibi direnme de artmıştı. Bunun sebebi ise Almanların işgal ettikleri bölge halklarına gösterdikleri şiddet ve esir kamplarındaki imhaydı.
277 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.