Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Bu Cennet Bu Cehennem

Zeynep Oral

Bu Cennet Bu Cehennem Gönderileri

Bu Cennet Bu Cehennem kitaplarını, Bu Cennet Bu Cehennem sözleri ve alıntılarını, Bu Cennet Bu Cehennem yazarlarını, Bu Cennet Bu Cehennem yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Reklam
Seçenekler arasında umudu yeşerten bir şeyler mutlaka vardı. Yeter ki, aramayı sürdürelim, görmeyi, duymayı, kavramını bilelim…
Sayfa 129Kitabı okudu
Sel felaketi, deprem… Bunlara “doğal afet” diyoruz. Ama doğal afeti yaşarken, yaşadıklarımız doğal değil. Kader, kısmet değil. Hele tanrı buyruğu hiç değil. Doğal afet sırasında ve sonrasında yaşadıklarımız bizim suçumuz. Yalnız ve yalnız bizim suçumuz. Bilgisizliğimiz, birikimsizliğimiz, çıkar tutkumuz, açgözlüğümüz, doymak bilmezliğimiz, çalıp çırpma alışkanlığımız, dizginleyemediğimiz hırslarımız, doğaya ve insan yaşamına saygısızlığımız, sevgisizliğimiz… Bir de unutkanlığımız… Toplumsal bellekten yoksun oluşumuz! “Damarlarımızdaki asil kan “artık yalnız daha çok para, daha çok şöhret, daha çok iktidar tutkusu ile dolaşıyor. Vatanın her avuç toprağından alınteri, emek değil, ufalana ufalana toza dönüşen, sele yele karışan taş parçacıkları fışkırıyor… Sen, deprem, grizu patlaması… Bir an tüm ilgimizi bunlara yoğunlaştırıp, timsah gözyaşları döküyoruz. Sonra devlet büyüklerinin demeçlerini dinliyoruz. Sonra hepsini unutuyoruz. Saman Alevi gibi parlayıp, hava kaçıran balon gibi sönüceriyoruz. Ve gaflet uykusunu sürdürüyoruz. Gözlerimizi dikmiş, medyanın bize sunacağı bir başka sansasyonel olayı bekliyoruz… Ama bu arada fareler beynimizdeki bilmiş farkında bile değiliz. İzin vermeyin farelerin ne bedenlerinizi ne de beyinlerinizi kemirmesine. Her “doğal afet” öncesinde de sonrasında da her bireyin yapabileceği çok şey var. İşe, kendinize, “Ben ne yapabilirim?” diye sormakla niye başlamıyorsunuz!
Sayfa 128Kitabı okudu
Türk halkının neyi sevmesi, neyi sevmemesi; neden nefret etmesi ya da etmemesi gerektiğine, kim nasıl karar verebilir sorusunu şimdilik bir yana bırakıp, “Tanrı bizi kurtarıcılardan kurtarsın” diyerek öyküme geçiyorum.
Sayfa 105Kitabı okudu
Reklam
Öyle ya, bize çocukluğumuzda, öğrenciliğimizde öğretilmişti: Okul müdürü hepimizin “baba”sıydı. Hepimizi korumakla sorumluydu. (Ne de olsa o zamanlar “baba” sözcüğü şimdilerde ki gibi erezyona uğramamıştı.)
Sayfa 102Kitabı okudu
Hepimiz bir zamanlar çocuktuk… Bizim çocukluğumuzda savaşlar henüz televizyon ekranları ile evlerimizden içeri, odalarımızdan içeri girmiyordu. Beyinlerimizden ve yüreklerimizden içeri girip yaşamamıza egemen olmuyordu. Bizim çocukluğumuzda tanıklık ettiğimiz savaşlar, yaşıtlarımızın plastik tabancalar, tahta tüfeklerle yalancıktan gerçekleştirdikleri sokak savaşlarıyla. Bir de zaman zaman büyüklerimizden dinlediğimiz savai zaman yoklukları vardı anlatılan… Bunlar anlatılırdı ki, bugünün değerini daha iyi anlayalım… Kısacası yaşıtlarım ve ben savaşsız büyüdük. Şimdikiler gibi değil.
Sayfa 101Kitabı okudu
Yetmişinde sızı düştü dizime Yaş seksen, duman çöktü gözüme Doksanda kimse bakmaz yüzüme...
95’inde bir dedenin çocuklarına ve torunlarına söyledikleri
Dedim çocuklara, biz ölürsek ağlamayın. Toprak altından ağlamanızı duymayız bile… En iyisi, ölmeden çay ve şeker alın bize. Çayı ve şekeri, gözyaşlarından daha çok seviniriz. Bari aldıklarınız bir işe yarar.
Reklam
Paylaşıldı mı yalnızlık, yalnızlık olmaktan çıkmıştır...
Onlara sorarsanız, şu koalisyon dedikleri şöyle bir şey: “Ha evliluk gibi bir şeydur. Döt safhası vardur: Can cana, yan yana, cöt cöte ve cit öte!”
24 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.