Bazı insanlar öfkelenmekten, özellikle -çoğu kez- bu öfke son haddine varınca, büyük bir zevk duyarlar. O anda aşağılanmış olmaları onlara, başkalarına hakaret etmekten daha çok haz verir; hatta bunu tercih ederler. Böyle çabuk parlayan kimselerin gerekenden on kat fazla öfkelendiğini anlayabilenleri, sonradan pişmanlık duyarlar.
Yalnız şunu unutmamalı ki dâhice ya da yeni bir düşünceyi, hatta kafada doğabilecek herhangi bir ciddi fikri ciltler dolusu kitapla, otuz beş yıl da anlatsanız bunu başka insanlara tam olarak aktarmayı başaramazsınız. Kafanızın içinden bir türlü çıkmak istemeyen, ölünceye dek sizinle yaşayacak olan şeyler mutlaka vardır. Böylece de düşüncenizin belki en özlü kısmını kimseye aktaramadan göçer gidersiniz.
Hiçbir şey yoktu, bomboştu, işte şu avucumun içi gibi, ama yine de yoklamayı sürdürdüm... Kaybettiği bir şeyi bulmayı çok istediği zaman insan bazen öyle yapar... Bakar bir göremez, bomboştur baktığı yer, öyleyken yine de on beş kez bakar aynı yere.
Güneşin ışığı altında , etrafımda dolaşan bir küçük sineğin bile dünyanın bu uyumu içinde bir yeri var ve bunu biliyor, üstelikte mutlu; yalnız ben bunun dışındayım.