En Beğenilen Büyük Resmi Görmek kitaplarını, en beğenilen Büyük Resmi Görmek sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Büyük Resmi Görmek yazarlarını, en beğenilen Büyük Resmi Görmek yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Siyaset üreticisi açısından tarihin onun siyasi beklentilerine uygun, onun iddialarını destekleyen bir içerikte sunulması gereklidir. Zira esas hedef, siyasi projedir. Bu nedenle de tarih siyasetin ellerine düştüğü anda özenle ayıklanmaya, temizlenmeye ve şekil değiştirmeye başlar. Siyasetçi, bu noktada tarihçi ile rakip hale gelir. Tarihçi ağa takılan tüm balıkları yüzeye çekerken, siyasetçi ağdaki balıklardan istediklerini alır, hatta pazardan aldıklarını da ilave eder. İnsanlık tarihinin başından beri tarihin bir karmaşa haline gelmesinde siyasi müdahalelerin derin izlerini görmek mümkündür. Tarihin bu haliyle kötüye kullanılmış bir bilim olduğu da söylenebilir. Tarih siyaseten fazlasıyla işe yarar bir enstrümandır ve kullanıma açıktır.
Halil Cibran'ın harika dizeleri vardır kelimelerin kifayetsizliği ile ilgili. Der ki, "Konuşmalarımızın çoğunda, düşünce yarı yarıya katledilir; çünkü düşünce, boşlukta uçan bir kuş gibidir, kelimelerin kafesinde kanatlarını açabilir ama uçamaz." Yani kullandığımız sözcükler, bilebildiğimiz bütün kavramları kullansak bile düşüncemizi açıklamakta yeterli değildir. Bütün sevgileri "sevgi" sözcüğüyle, bütün savaşları "savaş" sözcüğüyle, bütün ölümleri "ölüm" sözcüğüyle anlatırız ama hepimiz sevgiyi, savaşı, ölümü kendimize özgü yaşarız. Bir tek kavram her şeyi anlatmaya yetmez. Siyasette de bu geçerlidir. Devlet denilen şey her toplumda, her coğrafyada aynı değildir; aynı da algılanmaz. Tıpkı ulus ya da vatan gibi.
İyi bir parlamenter sistemle, iyi bir başkanlık sistemi arasında topluma olumlu katkılar yapma anlamında kanımca bir fark yok, ama kötü bir parlamento ile kötü bir başkan arasında topluma zarar verme anlamında çok büyük farklar oluşabilir. Nitekim tarihte kötü olaylarla anılan çok az parlamento, ama çok sayıda lider olduğunu unutmayalım.
Hayat güvenlik endeksli yaşanmaya başladığında ise arılar bal yapmaz, sokar; inekler süt vermez, yeşilliklerimizi tüketir; arabalar yolcu taşımaz, havayı kirletir; yağmur rahmet getirmez, sel yapar.
Esasen Balkanlar Türkiye'nin yalnızca coğrafi olarak değil, tarihsel ve kültürel anlamda da tamamlayıcı parçası. Hatta öylesine tanıdık ve yakın ki Maria Todorova'nın hoş bir sözü ile, "Balkanlar'da bir Osmanlı mirası aramak boşuna, zira Balkanlar Osmanlı'nın ta kendisi." Tıpkı bizim gibi ne Batılı ne de Doğulu kabul ediliyorlar. Avrupa'nın tam içinde ama hep dışındalar. Doğu'dan farklı bir tanımlamaları var ama Batı'nın kendi içindeki 'öteki'yi temsil ediyorlar. Kısaca bize fazlasıyla benziyorlar.
Afrika sadece bir ticari çekim merkezi değil, aynı zamanda BM'deki oy gücü bakımından da politik bir ağırlık merkezi hüviyetinde. Nitekim Türkiye'nin son yıllarda bölgeye verdiği önemin meyveleri BM Güvenlik Konseyi üyeliğine 151 oyla seçilmesi sırasında ortaya çıkmıştı. Bundan sonra uluslararası kurumlarda ağırlığını artırmak isteyen her devletin yüzünü Afrika'ya dönmesinin bir önkoşul olacağını da söyleyelim. Oy verme potansiyeline sahip 54 bağımsız devletin varlığı, kıtanın gücünü algılamak bakımından önemli bir istatistik veri.
ABD açısından ittifak kurmaya en elverişli model, ılımlı İslamcılar olarak tanımlanan ve daha geniş bir kitleye yayılma potansiyeli olan gruptu. Laiklerin bile Batılı yaşam stillerine karşın anti-Amerikan bir tutum içerisinde olduğu coğrafyada, birleştirici faktör, küresel ekonomiye eklemlenme arzusu olarak belirlenmişti.
ABD'nin Ortadoğu bölgesiyle ilişkisindeki önceliği, bölgeden enerji temin etmekten çok, enerjiyi bu bölgeden temin edenler üzerinde kontrol sağlayabilmek.
Avrupalıların Oryantalizm çalışmalarından farklı olarak Amerikalılar, Ortadoğu araştırmalarını kültürlere, dinlere, geleneklere atıfla değil; güvenlik, enerji, demokrasi çalışmaları çerçevesinde yapıyor.
"Türk milleti" Orta Asya'dan Anadolu'ya doğru yolculuğunda Müslümanlaşarak, farklı etnisitelerle karışarak, bin yılın imbiğinden süzülerek oluşmuş bir kavramdır. "Türk ulusu" ise Fransız devrimi ile birlikte dünyaya salınan milliyetçilik akımlarıyla şekillenmiştir.