Yazar Philippe Grimbert bir erkek kardeşi olduğunu öğrendiğinde 15 yaşındaydı. Bununla da kalmadı, annesiyle babasının, ilk eşleri Nazi toplama kamplarında ölüme yollanırken fırtınalı bir aşk serüveni yaşadıklarını öğrendi. Onların, Paris’te oturdukları apartman dairesinin penceresinden atlayarak intihar etmelerinden yirmi yıl sonra Philippe Grimbert ailenin hayatını mahveden, kendisine de öğrendikten sonra büyük yıkım yaşatan sırrı yazmaya karar verdi. Anlatıcı, hep ailenin tek çocuğu olduğuna inandırılmış, ama bilinçaltında bir kardeşin varlığını hep sezmiştir. Savaş öncesinde bir başka kadınla evli olan babası Lucien, karısıyla oğlu Auschwitz toplama kampına gönderilip gaz odasında öldürülünce, Paris’ten kaçıp taşrada bir çiftlik evine sığınır. Karısının ve oğlunun bu korkunç ölümleri bile Lucien’in o çiftlikte karşılaştığı eski sevgilisine olan tutkusunun yeniden alevlenmesini engellemez. Savaşın gölgesinde yaşanan, bu iki kişinin birbirine duyduğu derin tutku, eşlerinin ölümünün verdiği keder hem de böyle olağandışı günlerde birbirlerine duydukları arzu yüzünden kapıldıkları suçluluk duygusuyla daha da körüklenir… Lucien’in babasının ilk karısıyla oğlunun ölümü seçmelerindeki sır ise bu ailenin hayatını karartan sırlar silsilesinin en çarpıcı olanıdır. Ana-babanın geçmişi, özellikle de üstü örtülmüşse en sevilen çocuğun hayatını bile taciz eder, bozar. Yazarına 2007 yılında Fransa’nın en saygın edebiyat ödüllerini kazandıran Büyük Sır, II. Dünya Savaşı üzerine, özellikle de yazarın aile geçmişi üzerine, bundan da öte kendimize söylediğimiz yalanlar üzerine, tutunduğumuz hikâyelerde anlamsızı anlamlı kılmak, kederimize ve kaybımıza bağlam katmak üzerine çarpıcı, sarsıcı bir roman.
