Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Çağdaş Dünyaya İslami Bakış

Muhammed Kutub

En Eski Çağdaş Dünyaya İslami Bakış Sözleri ve Alıntıları

En Eski Çağdaş Dünyaya İslami Bakış sözleri ve alıntılarını, en eski Çağdaş Dünyaya İslami Bakış kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kilisenin tahrif edilen dini, onların ahiret için hayatı ihmal etmeye çağırıyordu. Oysa bu, Mesîh aleyhisselâm'ın -eğer gerçekten söylemişse- şu sözünün hatalı bir şekilde yorumlanmasının bir sonucuydu: "Melekûtu isteyen malını ve çocuklarını terk edip bana uysun." Fakat müslümanlar, kilisenin Mesîh aleyhisselâm'a nispet edilen bu sözden anladığını anlamadılar.
Çağdaş Cahiliye
Çağdaş Avrupa uygarlığını cahiliye diye nitelendirdiğimiz zaman insanların zihninde bir başka itiraz daha canlanmaktadır. Çünkü onların düşüncelerine göre biz, cahiliyede kayıtsız ve şartsız olarak herhangi bir hayır bulunmayacağını ileri sürüyor ve onu katıksız şer olmakla damgalıyoruz. Dolayısıyla çağdaş cahiliyede hayır adına bazı yönler bulunduğu vakit bizim onu cahiliye diye nitelendirmemizi reddeder ve bu şekilde onu nitelendirmekle ona haksızlık ettiğimizi düşünürler. Oysa durum böyle değildir. Tarih boyunca görülmüş cahiliyelerden hiçbirisi hayırdan ve hayırlı kimselerden soyutlanmış değildir. Eğer Kur’ân-ı Kerîm belirli bir hikmet için cahiliyedeki ve cahilîlerdeki kötülük yönleri üzerinde özellikle durmuş ise, pak ve temiz Nebevî sünnet de meseleyi genişçe açıklamış ve cahiliyede hayırlı birtakım kimselerin ve hayırlı bazı yönlerin bulunabileceğini ifade etmiştir. Fakat bütün bunlar herhangi bir fayda sağlamaksızın kaybolup giderler. Buna sebep ise, Kur’ân'ı Kerîm’in ön plana çıkardığı kötü yönlerdir. Bu da ibadet şirki ile başkalarına uyma şirkidir. Yani onların hayatlarının tümünün üzerinde yükseldiği temel zemin bâtıl olduğu için durum böyledir.
Reklam
Mağrib'de, Endülüs’te ve doğudaki İslâm topraklarındaki Müslüman medreselere eğitim için gönderilmiş bu kimseler ile geri dönen böyle bir etki, Avrupa kilisesinin aklını başından çıkardı. Bu sebeple Müslümanların ilimlerinden elde ettikleri düşünceleri açığa vuran ilim adamlarını yakmaya koyuldu. Müslümanlar ile ilişkiye geçmenin sonucu olarak Avrupa düşüncesinde ortaya çıkan ve önüne gelen her şeyi silip süpüren böyle bir akımı durdurmak istiyordu.
“Allah’ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah’tan daha güzel rengi kim verebilir.? Biz ancak O’na kulluk ederiz deyin...” ( Bakara 2/138)
Sonuçlara ulaştıran, kendi özel yol ve yöntemleriyle bizzat sebeplerin kendileri değildir. Bu, ancak Allah'ın dilemesiyle gerçekleşir. Yüce Allah dilemediği takdirde, bu uğurda sebeplere istenildiği kadar emek ve gayret sarfedilsin sonuca ulaşmak mümkün olmaz. Fakat cahiliye mensupları bunu bilmezler ve Allah'a tevekkül etmeden, yalnızca sebeplere sarılırlar.
Sayfa 73
Hitler, kendisine karşı antlaşma yapan ülkelere galip gelebilmek için insanların alabilecekleri bütün tedbirleri alıp sebeplere sarıldı. Bu sebeplerle Allah'ın kaderine meydan okudu. O, güçlerinin bıçağın peyniri bölmesi gibi kolaylıkla Rusya'nın içlerine gireceğini söylüyordu. Napolyon'un düştüğü hataya asla düşmeyeceğini, Napolyon'un ordusunu yok eden soğuk bölgelere asla askerlerinin çekilemeyeceğini söylüyordu. Fakat daha sonra Allah, Hitler'in istediğinden başkasını diledi. Ruslar onu, Napolyon'un ordusunu mahvettiği şekilde, Hitler'in de ordusunu mahveden diğer bölgelere yavaş yavaş çektiler.
Sayfa 74
Reklam
Ruslar, zafer kazanacaklarından tam anlamıyla emin bir şekilde Afganistan'a girdiler. Hedeflerini birkaç aydan fazla geçmeden gerçekleştireceklerine inanıyorlardı. Araç gereç ve asker sayıları bakımında ezici üstünlüklerini gözönünde bulundurarak böyle düşünüyorlardı. Allah'ın kaderini hiçbir şekilde hesaba katmamışlardı. Çünkü onlar asla Allah'a iman etmiyor, ancak maddî sebeplere inanıyorlardı. Maddî sebeplerin göz önünde bulundurulduğu bir hesaba göre ise, onların bizzat sahip oldukları imkânlar ile Afganistan'ın imkânları arasında asla bir oran yoktu. Fakat daha sonra Allah, Rusların dilediğinden başkasını diledi. Afganlılar tam on sene onlara karşı direndi ve sonunda Ruslar zaferlerini gerçekleştiremeden çekilmek zorunda kaldılar.
Sayfa 74
II. Yahudiler Hegemonyalarını Nasıl Kurdular?
Özellikle son iki asırda Yahudilerin uluslararası hegemonyası açıkça görülür bir hâl aldı. Yeryüzünün geniş bir bölgesinde ve olayların geniş bir alanı üzerinde Yahudilerin hegemonyalarını kurduklanı hal-i hazırdaki aşamanın başlangıcı için belirli bir sene ya da belirli bir olay göstermek oldukça zor olabilir. Çünkü tarih sürekli akan bir ırmaktır. Olaylar bu ırmakta kesintisiz olarak akar durur. Biri diğerini etkiler, biri diğerinden etkilenir. Fakat etkinin ve etkilenmenin, bu akış içerisinde tamamlanması için bir an dahi durması söz konusu değildir. Bütün bunlar, nehrin akışı içerisinde, devamı esnasında ve kaynaklarının birinin diğerine karışmasıyla birlikte cereyan eder durur.
Sayfa 103
Tevhid Dini İslâm!
O (Tevhid), dillerde söylenen bir söz, kalplerde kökü sağlam bir itikat, vicdanlarda saklı bir duygu ve aynı zamanda bütün bunların şuurlu bir gerçek ve yaşayışta bir vakıa olarak tercümesi olup ibadetle ortaksız olarak bir ve tek Allah'a yönelmektir; diğer şeriatlar dışarıda tutulmak suretiyle yalnızca Allah'ın şeriatına uymaktır. Aksi takdirde Yüce Allah'ın, müşriklerin dilleri ile ifade ettiklerini belirttiği şirk söz konusu olur: "Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah'a iman ederler." Yusuf 12/106.
Sayfa 156
Allah'ın indirmiş olduğu Kitabı'nda açıkladığı, Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in de ashâbına öğrettiği şekliyle tevhidin saflığı, o kadar parlak, güçlü, derin ve köklüydü ki, yeryüzü gerçeğinde tarih boyunca benzeri bulunmayan o müthiş ileri atılımı gerçekleştirdi. Bu benzersizlik, onun ortaya çıkardığı kişiliklerin büyüklüğünde olsun, temelini attığı zeminin sağlamlığında olsun, ortaya çıkardığı toplumun metanetinde olsun, yeryüzünün dört bir tarafında o geniş yaygınlık bakımından olsun, hep eşsizdir.
Sayfa 194
158 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.