Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Cahiliye Bilinci

Seyyid Kutub

Cahiliye Bilinci Gönderileri

Cahiliye Bilinci kitaplarını, Cahiliye Bilinci sözleri ve alıntılarını, Cahiliye Bilinci yazarlarını, Cahiliye Bilinci yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bütün bunlara rağmen direnmek elbette ki büyük bir zorluk gerektirir.
İşte bu sebepler her yerde ve her devirde aynı işlevi yerine getirmektedirler. İşte bütün bunlar İslam davasına karşı koyuşun tek ve değişmez nedenleridir. Çünkü bu inanç kavgasının değişmez, inatçı düşmanları vardır ve hep var olacaktır. Pek çok zorluk ve sorumlulukları olan hemen bitmeyecek bir kavgadır bu. Bütün bunlara rağmen direnmek elbette ki büyük bir zorluk gerektirir. Bu sebeple İslam davetçileri nerede ve hangi zamanda bulunurlarsa bulunsunlar ALLAH'u Teâlâ'nın emrettiği o büyük hakikati kalplerinde yaşatmalıdırlar: "Rabbinin hükmü (gelinceye kadar) sabret. (Müşrik) günahkar veya kafirlere sakın itaat etme." Bu ayeti kerimenin Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'e nazil olduğu şartlar ise elbette'ki belli bir savaşın, davanın şartlarını içermekteydi. Bunlar İslam davetçisinin nerde ve ne zaman bir davası varsa söz konusu olabilen şartlardır.
Ahlaki kayıtlardan uzak çılgınca cahili hayata göz yumuyordu.
İslam akidesine ve bu akidenin getirmiş olduğu üstün ahlaki ve ruhi değerlere karşı daha sert bir tutum ve davranış içine girmelerine neden olmuştur. Çünkü bu inanç üstün ahlaki de ğerleriyle zevk ve şehvetlerinin azgınlığına izin vermiyordu. Ahlaki kayıtlardan uzak çılgınca cahili hayata göz yumuyordu. İşte İslam devletine tamamen karşı koymaları bu sebeplerden ötürüydü. Hakimiyete, değer yargılarına, toplumsal makam ve mevkilere, hiç bir ahlaki değeri kabul etmeyen sınırsız özgürlüklere ilişkin nedenlerin tümü bir arada engel teşkil ediyordu.
Reklam
Toplumsal mevkiler bu inatçı karşı koyuşun asıl sebebiydi.
İslam akidesinin getireceği düzen ve yönetim, müşriklerin Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'e inatçı bir tavır takınarak karşı gelmelerinin tek nedeniydi. Tarihi olayların anlatıldığı ve Kuran-ı Kerim'in sık sık üzerinde durduğu gerçek budur. Toplumsal mevkiler bu inatçı karşı koyuşun asıl sebebiydi. O zaman'ki ortamda hakim olan övünç vesilesi yargılardı. Ve bütün bunların gereğini maddi menfaatler teşkil etmekteydi. Görüldüğü gibi bozuk ve çürük olan şirk aksidesiyle, sağlam ve doğru olan İslam akidesine şiddetle karşı koymalarının temel nedeni buydu.
Öyleyse sen kafirlere boyun eğme.
Öyleyse sen kafirlere boyun eğme, bununla (yani Kur'an'la) onlara karşı büyük bir cihada giriş. (Furkan 52) Elimizde iman davasına ilişkin büyük bir gerçek bulunmaktadır. İslam davetçilerinin sürekli olarak hatırlamaları, inceden inceye düşünmeleri, bunun imani, pratik ve psikolojik içeriğini iyice anlamaları gerekmektedir. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hiç kuşkusuz bunu yalın bir inanç ve gönül işi bir itikad planında yapmıyordu. Aksine durum bundan ibaret olsaydı sorunun halledilmesi çok kolay olurdu, Müşriklerin savunduğu anlaşılmaz şirk inancı İslam'ın açık ve net olan güçlü akidesine karşı koyacak kadar sağlam ve kuvvetli bir yapıya sahip değildi.
Kendilerinin bir dine milletlerinin başka bir dine.
İslami hareketin mensupları davalarının bir küfür ve iman davası olduğunu yakınen bildikleri zaman ancak yoldaki zorluklara tahammül edebilirler. Kendileri ile mensup oldukları milletlerin arasında yolların ayrıldığını, kendilerinin bir başka inanç sistemine, milletlerinin başka bir inanç sistemine, kendilerinin bir dine, milletlerinin başka bir dine mensup olduklarına kesin bir şekilde inanmadıkları sürece yolun zorluklarına direnmeleri ve dayanmaları mümkün olmayacaktır.
Mesele bu şekildedir.
"Evet İslami hareketin mensupları bu engeli aşmalıdırlar. Kendi vicdanlarında bu ayrılık kesin bir şekilde yapılmalıdır. Ancak bundan sonra bütün enerjilerini ALLAH yolunda harcayabilirler. Bu hususta kimsenin içinde bir şüphe ve endişe bulunmamalıdır. Gizli ve kapalı nokta kalmamalıdır. Çünkü kendilerinin kesin bir şekilde müslüman olduklarına, yollarına çıkanların, engel olanların, insanları ALLAH'ın dininden alıkoyanların suçlu günahkarlar olduklarına içtenlikle ve samimiyetle inanmadıkları sürece bütün enerjilerini dava uğruna harcayamazlar. Mesele bu şekildedir.
Reklam
İslam açık ve seçik olarak ortadadır küfür'de öyle.
Kuşkusuz bu aldanmışların zannettiği gibi ALLAH'ın dininin bu tür ciddiyetsizlik ve başıboşlukla ilgisi yoktur. İslam açık ve seçik olarak ortadadır. Küfür'de öyle. İslam yukarıda vurguladığımız anlam ile Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığına şahitlik etmektir. Kim bu şekilde şahitlik etmez ise ve onu bu anlamı ile hayatına aktarmaz ise ALLAH ve Rasulü'nün bu kişi hakkında hükmü açık ve nettir bunlar ALLAH'ın kitabına göre kafirlerdir, zalimlerdir, fasıklardır, mücrimlerdir.
Yağcılığa ve uzlaşmacılığa yeltenmemelidirler.
İslami Hareket, öncelikle mü'minleri yolu ile mücrimlerin yolununun belirginleşip ayrılması ile yola koyulmalıdır. İnsanları ALLAH'ın yoluna davet eden bu hareketin mensupları hakka davet konusunda açık ve kesin olmalıdırlar. Doğru olan sözü söyleme noktasında yağcılığa ve uzlaşmacılığa yeltenmemelidirler. Davayı sunarlarken hiç bir korku ve endişeye kapılmamalıdırlar. Kınayıcıların kınaması, çığırtkanların bağırıp çağırması onları davalarından alıkoymamalıdır. "Bakınız bunlar müslümanları kafir sayıyorlar, dinsiz kabul edip tekfir ediyorlar" diye bağıran çığırtkanların bağırmasından etkilenmemelidirler.
Yüce ALLAH'ın ve Peygamberin sözleri değil.
Neticede İslam ve küfür konusunda, hüküm verme noktasında, esas kaynak insanların örf ve gelenekleri olur. Yüce ALLAH'ın ve Peygamberin sözleri değil. İşte büyük engel budur. Bu engel her çağda gelen ALLAH davasının yolcularının, ilk olarak aşması gereken belli başlı engellerden birisidir.
Müslümanları tekfir ediyorlar töhmetine.
Bugünkü İslami hareketlerin karşılaştıği en büyük zorluk salih müslümanların yolu ile suçlu mücrimle rin yolunun açık seçik belli olmaması, işaret ve özelliklerin karışması, isim ve sıfatların birbirine girmesi, yolların ayrılış noktalarını seçemeyecek kadar bir şaşkınlığın egemen olmasıdır. İşte gerçek İslami hareketinin düşmanları bu kapalı deliği çok iyi bildikleri için, deliğin biraz daha genişlemesini, meselenin biraz daha karışmasını, problemin laçkalaşmasını arzulayıp bütün güçlerini bu noktaya toplamaktadırlar. Öyle olmuştur'ki hak sözü açıkça söylemek insanı alnından ve ayaklarından töhmete düşürür Müslümanları tekfir ediyorlar töhmetine.
Reklam
ALLAH'ın dinini din edinmemiş ve İslam'ı benimsememişlerdir.
Ancak ne bu milletler günümüzde bu anlamı ile ALLAH'tan başka ibadete layık ilah bulunmadığına şahitlik etmedikleri gibi ne de bu ülkeler buanlamın gereği olarak ALLAH'ın dinini din edinmemiş ve İslam'ı benimsememişlerdir. İşte gerçek islami hareketlerin bu ülkelerde, bu milletlerle karşılaşırken önüne çıkan en büyük engel, bir yandan ALLAH'tan başka ibadete layık ilah yoktur" mefhumunun ve İslam kelimesinin çevresini saran, diğer taraftan da şirk ve cahiliyye anlamlarının etrafını kuşatan belirsizlik, kapalılık ve karışıklıktır.
İslam dinine girmemiş demektir.
Şüphesiz'ki İslam Kelime-i Şehadet getirmek ve ALLAH'tan başka ibadete layık ilah olmadığına şahitlik etmektir. ALLAH'tan başka ibadete layık ilah olmadığına şahitlik ise; evrende sadece ALLAH'ın tasarrufta bulunduğuna, kulların ibadet kasıtlı davranışlarını ve hayatla ilgi li tüm meselelerini ona sunacaklarına, kulların yasa ve hükümlerini sadece ondan edineceklerine, hayatlarına ilişkin konularda tek başına onun hükümlerine boyun eğeceklerine inanmakla gerçekleşir. Kim bu anlamı ile ALLAH'tan başka ibadete layık ilah olmadığına şahitlik getirmezse hiç bir zaman şehadet getirmemiş ve İslam dinine girmemiş demektir.
Bu günün asıl problemi.
Ancak günümüzde gerçek İslami hareketin yüz yüze karşılaştığı büyük zorluklar bu değildir. Bugünün asıl proplemi, gerçek İslami hareketin karşısında müslüman bir soydan gelen ve ALLAH'ın dininin egemen olduğu ve onun şeriatının hükmettiği zamanlarda islam yurdu olan ülkelerin varlığında karşımıza çıkmaktadır.
Bunların birbirilerine karışmalarına imkan ve ihtimal yoktu.
İslam'ın putperestlikle, ALLAH tanımamazlıkla, imansızlıkla ve esas itibarı ile semavi bir temele dayanmasına rağmen sonradan bir tahrifata uğratılarak tabiileri tarafından değiştirilerek bozulan dinlerle karşılaştığı sıralarda. Evet nerede ve nasıl olursa olsun. İslamın tüm bu grup ve milletlerle karşılaştığı günlerde mü'minlerin yolu da, suçlu günahkarların yolu da, kafirlerin yolu da açık seçik gözler önündeydi. Bunların birbirilerine karışmalarına imkan ve ihtimal yoktu.
Ellerinden hiçbir şey gelmiyor.
Bugün içimizden bazı kimseler dünyaya bakınca yahudiler ile hristiyanların sayıca kalabalık, maddi bakımdan üstün olduklarını, putperest toplumların yüzlere, milyonlara vardıklarını, onların da devletler arasındaki ilişkilerde söz sahibi olduklarını görüyorlar. Bütün bunlardan sonra "müslüman" olduklarını söyleyenler ne sayıca kalabalık, ne maddi bakımdan zengin, ne devletler arasında üstün ilişkileri var, ne de teknolojileri ileri derecede. Ellerinden hiçbir şey gelmiyor. Fakat tüm bu insanlar ALLAH'u Teala'nın kendilerine indirmiş olduğu kitabın hükümlerini tam manasıyla yaşamıyorlar. Bu yüzden şu sapık insanlığın karşısına geçip de kesin ve baki olan gerçeği yüzlerine haykırmaya korkuyorlar.
101 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.