Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Çalkantı ve Dalga

Ebubekir Eroğlu

Çalkantı ve Dalga Gönderileri

Çalkantı ve Dalga kitaplarını, Çalkantı ve Dalga sözleri ve alıntılarını, Çalkantı ve Dalga yazarlarını, Çalkantı ve Dalga yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
insan bir ağacın suyu yavaş yavaş özümsemesi gibi bilgiyi, inancı, mutluluğu özümsemelidir. Özümseyerek, emek vererek gelişenler, tutkulu bir ırmak gibi yaşayacaktır. Kayaların arasından özgürlüğe akacak bir yol bulacaktır. İyiliği çağırıp yasamın özünde bulunan dengeyi avuçlarında toplayacaktır.
devamlı yönlendirilen ve bunun farkında bile olmayan bir toplum...
ÖZGÜR YA DA ÇAĞDAŞ TOPLUM Uyuşuk zihinlerin geldiği noktada gözden kaçırılan şeyin yeteneklerinin peşinden koşmanın emek istediği ve bu talebi karşılayacak bir öz irade gereksinimi olduğu kuşkusuzdur. Toplumsal bir iradesizlik hâline yol açan bu atalet hâli, çeşitli yöntemlerle iradesizleştirilmiş, devamlı yönlendirilen ve bunun farkında bile olmayan bir toplum yaratmaktadır. Adına"özgür" ya da "çağdaş" toplum denilen, oysa görünmeyen alemde tümüyle bağımlı bir toplumdan söz ediyoruz. Toplumların karakteri bu sekilde oluşmuş değil, oluşturulmuş oluyor. Toplum bilinci de bireyin kendilik bilinci gibi kendi iradesiyle oluşmalıdır. Bir davadan yoksun toplumlar görünmez ve yapay ellerle yönlendirilmeye mahkûm olacaktır.
Reklam
Boylu boyunca uzanıyorum. İki elimi başımın arkasında birleştiriyor, parmaklarımı kenetleyerek boynumu rahatlatıyorum. O şekilde düşüncelere dalıp gidiyorum bir süre. Daha çok eskilere gidiyorum, çünkü geleceğe nerede nasıl gidilir bilmiyorum. Elimde bir adres yok, elimden tutup beni geleceğe götürecek sağlam kalmış herhangi bir beklentim de... Umutlar, hayaller, beklentiler, istekler ve daha bir sürü saklanmaması gereken şey... Yumaklanmış işe yaramaz kağıt parçaları gibi görünmez atıklar olarak etrafımda birikip duruyor hepsi. Onları mal beyanımda nereye yazacağımı dahi kestiremiyorum, taşınırlar arasına mı, taşınmazlar arasına mı?
Batı'da kendi içine dönük ve neden sonuç ilişkilerine dayalı eleştirilerin, tam zamanında uyarıcı ve uygulamadaki hasarları onarıcı bir tarafı vardır. Bunlar ne de olsa felsefe, edebiyat ve siyaset alanında güçlü bir eleştirel geleneğin ürünüdür. Bu niteliği ile kurumlara ve siyasi yapılanmalara yönelik eleştiri, düşünce disiplinlerine dahil olup sadece metodik olarak kalmaz. Toplumsal hareketlenme sırasında gündeme gelen eleştirel düşüncelere anında meşruiyet kazandırılması da geleneğin bir parçasıdır. Kısacası, Batı'da eleştiri sisteme dahildir
Düşüncenin etki ve tepki dizisiyle sarsıldığı bir ortamda siyasal tartışmalar başta olmak üzere her konunun ancak polemikçi bir üslupla ele alınması mümkün oluyor. Polemikçinin üslubuyla uzun süreli hiçbir konu çözülemez. Esasen İslam' a özgü konuları siyasi alanda tartışmak anlamlı değil, entelektüel ağırlığı olabilecek, zamana dayanıklı tartışmaların da zemini yok. Her şey ya da en değerli konular polemikçi üslupla ele alınamaz ki!
İbrahim Müteferrika' nın, şu yalın ifadesi her zaman için yerindedir: "Malı ve gücü olanlar galip geldiler. Her defasında, galip gelenler, yenilenleri itaate zorladılar. Genelde sonuç, güçlülerin, yendikleri ülkeleri diledikleri şekilde yönetmek istemeleri oldu. Kendilerine layık işlerden gafil oldular."
Reklam
Toplumsallaşmanın ve toplu halde geçinip gitmenin sırrı, insanların birbirine açılmasında, manevi varlıklarını güvenle birbirlerine emanet etmeyi mümkün kılan insani iletişimin mevcut olmasındadır. Bunun özü, insanlararası doğal bağlantının kaynağı olan içtenlikle yoğrulur.
Bugünkü yarış tüketim üzerinden yapılıyor ve hedefini tüketim toplumu tablosunda çiziyor. Onun özünde de Amerikan yaşam tarzı bulunduğu açıktır. Zenginliğin sağladığı imkan ların kullanımı her kültürde aynı değildir; başka bir deyişle, zenginler her kültürde aynı davranış kalıplarına uymaz, aynı yaşama tarzını yeğlemez. Günümüzde hükmedici olan, eski Avrupa kültürü bile değildir artık, Amerikan yaşam tarzıdır.
Bugün tüketim toplumu hedeflerini aşarak, yaşamın anlamı üzerine yapılan soyut ve bilgi aşamasındaki yorumların kabul görmesi için yeterli cesaret gösterildiği söylenemez. Bir toplumun genel kabulleriyle gösterdiğinden daha ileri hedefler bireysel görüş ufuklarında doğar; ama toplumda hükmedici olan daima genel tutumdur. Bu kural hiçbir zaman değişmez. Müşterek tutum genel seviyenin zarfıdır. Bir toplumda genel görüşlerin kamuoyu üzerinde hükmedici oluşu değiştirilemez ama daha yüksek bir yerde doğan ışık, daha yoğun beyinlerden süzülen fikir ve daha ince gönüllerde taht kuran duygu, genel görüşün etkili bir bölümü haline getirilebilir.
İbrahim Müteferrika, adaletin ve adil davranışın zenginlere yakışacağını söylüyor. Kapital sahiplerinden ziyade Doğu'nun klasiklerinde rastladığımız memleket büyüklerine gönderiyor. Bence bu ifade iyi niyetli bir temenninin dile getirilmesidir. Zenginlerden gözü gönlü doymuşluk, görmüş geçirmişlik beklenir, demeye getiriyor. Bu söylem özgün bir dünya kavrayışından çıkarak gelir ve başkalarına muhtaç olmadan yaşamaya güç yetirenlerin hukuka uymamayı ilke edindiği, zarar verdiği kimselere "git hakkını ara" dediği ama hak yemiş olmaktan hicap duymanın hepten unutulduğu şu günlerde, tabii ki bugünün ölçüleriyle anlaşıl ması kolay olmayan bir tercihtir.
Reklam
Yaşamı değerlendirme bahsine gelince, eski ile yeni arasında aşılması imkansız gibi görülen uçurum "insanın şeyleşme si" nde ortaya çıkmıştır. Tüketim toplumunun ortaya çıkardığı ve insanın zararhanesine yazılan "şeyleşme", köleliğin yaşam biçimi, kimi insanların ise "mal" sayıldığı antik çağlarda bile toplumsal görünümü anlatmak isteyenlerin başvurduğu bir sıfat ya da nitelik olmamıştır.
Modern bilimler, nesnelerin doğasındaki "ölçülebilirlik" niteliği hakkında bilgimizi arttırdı. Ölçüler koydu, maddenin ölçümlemeyi mümkün kılan niteliklerini açığa çıkardı. Bu bilgilerin kullanılması zamanımızı yeterinden fazla alıyor ve insanı kuşatıyor. Ölçülebilir şeyleri düşünmekten, ölçülerin uygulanma alanı demek olan teknolojiden, doğal işleyişi düşünmeye vakit kalmıyor. Doğal işleyişi dışlama alışkanlığımız söyletiyor bunu bana; sanki doğal işleyişin ölçüsü yok, onun çağrısıyla uyanan duygularsa fanteziden ibaretmiş gibi! Ayrıntılarıyla tasarlamak ve önceden kurgulamak suretiyle yapılanların zamanımızın büyük bölümünü doldurması, "Ben yaptım" hükmünün kabulüne daha geniş zemin hazırlıyor. "Ben yaptım" duygusunun baskın çıkması ve nesnelerin ölçülebilir oluşu, bizi değer biçmeye götüren alanı dolduruyor. Böylelikle, nesne ve fiillere Yaratıcıya nispetle değer vermenin "eski dünyanın gerçeği olduğu", aynı değerlendirme ölçütü bugüne getirildiği takdirde gerçekliğin dışına çıkmış olunacağı düşünülüyor. Oysa biliyoruz ki, doğallıktan uzaklaşmak bile doğal dünya nın büsbütün dışında bir yere taşımaz bizi. Ölçüler, ölçülebilir nesneler ve bizim ölçme yeteneğimizin tümü doğal dünyaya dahildir. Biz, doğal dünyadayız.
"Sudaki hayat" terimi bir zarftır. Su temiz ve temizleyici oluşuyla, dokunduğu yerin özelliğine göre; dokunduğuna parlaklık, canlılık, dinçlik, arınmışlık vermesiyle, yaşam enerjisi aşılamasıyla hayatiyet taşır içinde. Hayat sahibi olduğunu hissettirir bize. Eski çağlara ait yazılı kültürümüz deki anlamına bakarsak; suyun içinde yaşayan canlıları işaret ediyor değildir "sudaki hayat" terimi, onun bize söylediği su yun kendisidir. Su hayatın tecelli yeridir, böyle olduğuna göre canlılık da suyun cevherindedir. Tıpkı, belirtildiği şekliyle, eşyada hayat olduğu gibi. Zarf doludur, çünkü nesneler Tanrı isimlerinin tecelli yeridir; isimlerse zarfın içinde. Hayat o isim lerle var; eşya da dildeki zarfın içindedir
Okunmuş, sindirilmiş bir kitap gibi durmalıdır hukuk, zihinlerin hazinesinde. Hukuk hakkında insanların, böyle, duygusal bir ittifakı vardır. Kokusu alınabilecek ya da teneffüs edilebilecek olgu, adalet duygusudur. Adalet duygusu, içimizde yatan bilgeliktir. Yakın ve uzak geçmişimizde, günlük hayatta çokça kullanılan "İnsaf!" nidası bu duygunun kendisine (içimizdeki bilgeye) başvurmaya bir çağrıdır. Bu anlamda, insanların insaf beklentisi ve adalete duyulan ihtiyacın "insaf!" diye ünlemek suretiyle dile getirilmesi, aslında zihinlerin dünyasına gönderen (bilgeliğin çağrısına ses veren) bir mükemmeliyet arayışının ifadesidir.
62 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.