Bu kitapta kendi milletim adına bir trajedi niteliği taşıyan, kendi değerlerini küçük görme ve küçük yansıtma sorununu görüyorum öyle ki, bizler kendi atamız olan 2. Murat'ın oğlu, Osmanlıcanın yanında Yunanca, Latince, İbranice, Arapça ve Farsça olmak üzere beş tane yabancı dil bilen, şair, imparator, ve Anadoluda
İstanbul (1453), Amasra (1459), Sinop (1460), Trabzon (1461), Konya, Karaman (1466) Doğu Anadolu (1473 Otlukbeli Savaşı).
Balkanlarda
Belgrad hariç Sırbistan (1459), Mora Yarımadası (1460), Eflak (1462), Bosna (1463) Hersek (1483), Boğdan (1476), Arnavutluk (1478).
Denizlerde
Ege Adaları (Limni 1456, Eğriboz 1470, Taşoz 1457, Semadirek 1457, Gökçeada 1456, Midilli 1462), Yunan Adaları (Kefalonya 1479, Lefkada 1479, Zakintos 1479), Kırım (1475
Gibi yerleri fethetmiş bir padişahı herhangi bir yolla öylesine dile getirememişiz ki, kendini tarihçi zanneden birtakım kimseler de unutmuşlar.
Bu kitapta geçen ifadede sözde tarihçi şöyle diyor "...Böylece asla muzaffer bir ordunun başında İstanbul a giremedi halbuki bu rol için tam da biçilmiş kaftandı..." Bu sözleri basit bir Britanya subayı olan sir Ian Hamilton a atfediyor.
Burada görüyoruz ki dediğim gibi öylesine unutturmuşuz ki kendimizi, İstanbul'un tek ve son Fatih' inin, yukarıda özetin özetinin özeti niteliğinde anlatılmış olan kahraman Fatih Sultan Mehmet Han'ın rolüne basit bir subay parçasını layık görmeye başlamışlar, oysa şunu net bir şekilde gözlerine sokmamız gerekir; İstanbul'u birdaha fethetmek için Fatih'ten daha büyük bir adam gerekir ve öyle bir adamda ancak müslüman Anadolu topraklarında yetişebilir.