"Yaşamın sadece tek bir kurgu olduğuna inanıyorsun da ondan. Oysa yaşam senin hayallerinle ve rüyalarınla dallanır budaklanır. Arzularınla şekillenir. Ancak sen dünyayı sana öğretilen gibi olduğunu zannettiğinden şartlandırıldığın kısmını algılarsın. Algılarını serbest bırak..."
İşte böyle lime limedir mecburiyetten giden ya, peki gidenin ardında kalan? Giden de özler mutlaka, ya kalanın etrafındaki gidenden kalan izler? İz sayısı kadar çarpmak mı gerekir özlemi? Yoksa vuslatı iz sayısına mı bölmek gerekir?
"Birisini dolandırmayı namussuzluk değil ticaret olarak görüyorlardı. Rüşvet yiyen akrabaları namussuzluk etmiyordu, yalnızca vatandaşın işini kolaylaştırdığı için komisyon alıyordu. Kadın dövmek namussuzluk olur mu hiç, erkeklik diyorlardı. Çocuk yaştaki kızları evlendirmek namussuzluk değil baş-göz etmekti onlar için. On üç yaşındaki kız bebeği ellisindeki adama verip yüklü başlık parası almak namussuzluk değil gelenekti, töreydi...
Namussuzluk neydi peki, kahbelik? Onlara göre gencecik bir kızla yiğit bir delikanlının birbirine olan aşkıydı, tecavüze uğramış genç kızın kanlı gömleğiydi, daha bedenine ruh inmemiş anne karnındaki bebeğin alamadığı nefesiydi..."