Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Cesaretini Bana Bırak ve Git

Zeki Nurçin

Cesaretini Bana Bırak ve Git Hakkında

Cesaretini Bana Bırak ve Git konusu, istatistikler, fiyatları ve daha fazlası burada.
1/10
1 Kişi
2
Okunma
1
Beğeni
727
Görüntülenme

Hakkında

Türkiye'nin bir ucundan yola çıkıp binbir badireler ve zorluklarla ta Almanyalara kadar nasıl gittiğini ve bu yolculuk esnasınya yaşanılanları çarpıcı bir şekilde anlatan bir roman bu.. Romanda bu zorunlu kaçışın ve kaçanların hikayelerini inanılmaz bir çabayı hissedeceksiniz .. her yazarın bir gençlik bir de olgunluk dönemi vardır. Yazarımızda bu kitabıyla artık olgunluk dönemine girdiğini dili kullanma olayları aktarım ve betimleme uslubuyla göstermiş oldu. Tüm ülkelerin yüz kızartıcı olduğunu söylediği ama bir türlü de asıl kaynağına inip çözmek istemedikleri insan kaçakçılığının canlı tanığıdır yazarımız. Çekilen acıların yaşananların canlı tanığı ve acı çekmiş bir mülteci.. Ama onun asıl bu acılara dayanmasını sağlayan iki ulvi kadın ve aşkı var. Annesi ve Zehra'sı. Zehras'ı ki belki kendisiyle yüzleştiği zaman kendisine söyleyemediklerini toplarsak ta oradan buraya yol olur derlerya öyle bir aşk tanrıçası. Ve onun sevgisi binbir türlü acıyı çileyi aşmasının tek nedeni. Evet Zehra olmasaydı yazarımızda şu anda olmazdı. Ve yazarımız Zehra'ya olan aşkını kelimelerle bile ifade etmekte zorlanmakta. Zehra onun hayatı yaşamasının tek sebebi ve hayatının amacı.. Bir de bunları Zehra'ya anlatabilse.. Bir de Zehra bunların farkına varabilse.. T. Erdem
Tahmini Okuma Süresi: 4 sa. 42 dk.Sayfa Sayısı: 166Basım Tarihi: 2005Yayınevi: Arya Yayıncılık
ISBN: 9789758491216Ülke: TürkiyeDil: TürkçeFormat: Karton kapak
Türler:
Reklam

Yazar Hakkında

Zeki Nurçin
Zeki NurçinYazar · 16 kitap
Şair-yazar Zeki Nurçin 1970 yılının mayıs ayında (20 mayıs) okuma yazma bilmeyen sevimli bir annenin beşinci çocuğu olarak güneş kenti Ağrı'da dünyaya geldi.Yaşantısının önemli bir kısmı 1991 yılında yayınlanan 'Direnişlerin Şafağı' adlı romanındaki kahramanların yaşamına tanıklık etmekle geçti.Edebiyata şiirle basladı (ilk yazdığı bir öyküydü) bunu roman,öykü,senaryo ve tiyatro çalışmaları izledi.Büyüdüğü kentteki Kurtuluş Mahallesi onun çalışmalarının konusu oldu.Yazdığı roman ve öykülerin dokusunu bu mahallenin karmaşası ve bazen de yalin ve sessiz hali oluşturdu.Bu mahallede ilk şiirini ve kollarını yana doğru açıp yemyeşil yaylalarda rüzgara karşı koşan 'son soluklar' dediği insanları anlatan ilk romanını yazdı.Güneşe bakan,penceresi mavi evlerde büyüdü.Doğduğu tek odalı ve tek salonlu evin içinde düşlerine dokunmayı ve bunu yazıya dökmeyi öğrendi.Yazdığı eserlerindeki kahramanları onunla gerçek ve düş arasında bir yerde hesaplaşır.Buna,özellikle şiirlerinde vurgu yapar.İşte bu şiirlerinin bir kısmını içinde topladığı,'Sana Olan Hasretim Onüç Yılda Bitmez' adlı şiir kitabı 1989 yılında yayınlandı.Hiçbir baskının kuralsız çocuk oyunlarından alıkoyamadığı yazarın edebiyat alanında biçimlenmesine küçük yaşlarda aldığı sorumluluklar da etkili oldu.1989 yılında çalıştığı Beyoğlu'nda Cumhuriyet Kitap Kulübünün kitap standlarının yakılmasını görüntüledi,haberiyle birlikte yazdı.Bu ilk haberle gazeteciliğe başladı,yazıları ve yazdığı haberler bir çok basın yayın organında,günlük ve haftalık gazetelerde yayınlandı.Yazdıklarının içine girebilecek kadar cesurdur.'Cesaretini Bana Bırak Ve Git' adlı romanını roman kahramaları ile bizzat yaşamış ve burada kendi geçmişiyle soluksuz bir hesaplaşmaya girmiştir. Zeki Nurçin annesinin ayrıcalıklı bir sevgisiyle büyüdü.Yedi kardeşin beşincisi olmak,ona o dokunun içinde olma sıcaklığını yaşatmıştır hep.Yazarın ilk ve ortaokul yılları çok ilginç geçmiştir.İlkokul yıllarında yanlışlıkla bindiği bir traktörün kendisini tesadüfen,babasının 30 yıl önce kocaya verdiği halasına götürmesi kentte adeta bir intifadaya neden olmuştu.Ülkenin kaos içinde olduğu bir zamanda birden bire ortadan kayboldu,kuşkular kaçırıldığını işaret edince kayıp ilanı verildi ve yazarın ailesinden çekinen bir çok aile ya kentten göç etti ya da mahalle değiştirdi.Her yerde aranırken bir de aynı mahallede oturan bir diğer halasının kaçırıldığı dedikodusu yayması kentte ölüm sessizliğinin hakim olmasına yetti.O yaşadığı köydeki halasının evinde sıkıntıyla,olup bitenden habersiz bocalıyordu.Tek tesellisi hayaliyle beslenmekti.Derken dördüncü günün sonunda elinde iki barkaç yoğurt,bir torba dolusu köy yumurtası,tandır ekmekleri,peynir ve halasının oğlu Lezgin'le eve gelir ve hayat yine normale döner.Babası yıllar sonra onun bu sıradışı kaybolmasıyla ilk defa yakın dostları içinde gözyaşı döker.Yüreğine indirdiği annesi ona,bu ve benzeri nedenlerden dolayı,''İyi ki çalkantılar zamanında doğmadın,iyi ki o zamanlar küçüktün.'' demiş ve teselli bulmuştu.İşte bu 'Herşeyim' dediği annesi Fatma Nurçin Hanım, 31.01.2008 tarihinde sabaha karşı hayata gözlerini yumdu...Köyde kaldığı süre içinde köy ile kent arasındaki yaşamın farklılığını,sabahları renk değişiminin iyi gözlendiği güneşi,köyde seyrederken ferketmişti.Hayatın,yaşadığı evle sınırlı olmadığını bu köye gelmesi ona hatırlatmıştı.Bu farklılık onun evrensel şiirlerine ve dünyaya bakış açısına yansımakta gecikmez.O her şair gibi mütevazi ama sıradışıdır.Bu sırdaşı gerçeğini şiirlerinin mısra aralarında saklıdır.Aşkı uğruna rezil olmayı göze alacak kadar yüce bir şairdir.Kültürler mozaiği bir coğrafyada doğmak onu erken olgunlastirmistir. Ortaokulu beş yılda bitirdi.Üç yıllık okulu beş yılda bitirmek onun tembelliğiyle ilgili değildi.Dışarıdaki bahar ya da kış,Murat nehri,kavun,karpuz,nohut,ayçiçeği tarlaları ile 'Kezo ve Kızılağaçlar adlı romanında ayrıntılı anlattığı ve zaman zaman da çalıştığı pancar tarlaları okuduğu ortaokula daha baskın geldi ve sık sık okuldan kaçtı ailesinden habersiz.Ve bir gün okuldan devamsızlık belgesi gelince uzun süre okula gitmediği anlaşıldı.Devamsızlık ve doğaya olan tutkusu ona üç yıllık okulu beş yılda bitirtti.Bu gecikme onu çok cesaretlendiren sosyal bilgiler öğretmeni Ayşe Şimşir'e kadar getirdi.Derslerindeki başarıların önemli bir kısmı'gerçek ögretmen'dediği Ayşe Şimşir'den kaynaklanır.Hukuk bilgileri arttı.Gizemli asiliği bilgi ile buluştukça hayallerine sıkıca sarıldı.Kültür fışkıran topraklarda doğmak ve büyümek yaşamının her karesinde bir şarkı gibi fısıldar.Yeri gelince bir filozof,yeri gelince bir düşünürdür ama en önemlisi o kendisidir hep.Yüreğini elinde şerefle taşımayı bilmiş aşkın,hüznün,ayrılığın şairidir Zeki Nurçin.Bütün kavramların yanında hayat bulabileceği bir şiir.Onu besleyen,’herşeyim’ dediği hayali ve hayalleri hayat yolunda onun en büyük gücü olmuştur.Romanları,şiir ve öykülerini ve hatta senaryolarını da bizzat yaşayarak yazan şairin en büyük amaçlarından biri de şairliğin,yazarlığın talihsizliklerle dolu yazgısını değiştirmektir.Şiirlerinde aşkın ve hüznün yamacına koyduğu bu vurguları onu yoğun çaba harcamaya zorlamaktadır.Emeğin,yüreğindeki aşkın ve insan sevgisinin şiirlerinin evreninde biçimlendiği şairin her ne kadar yaşamında çeşitli talihsizlikler olsa da o inanarak yoluna devam etmiştir. Doğduğu kentin dışına 1984 baharında çıktı İstanbul'a geldi.Bu geliş aslında yazdıklarını bir yayınevinde yayınlatma gelişidir.Ne var ki onun henüz çocuk olması gibi bir şansızlığı şiirlerini yayınlatmasına engel olur.Gittiği yayınevlerinde,’Git bol bol oku ve büyü’ denir.Buna rağmen abisiyle birlikte hiç alışık olmadığı bu kentin Marmara Denizini üç ay boyunca sıkıntılı sıkıntılı seyretti.Burada yazdığı ve sonradan,'birşeylere benzemiyordu'dediği İstanbul şiirlerini yazdı.İlk defa insanlararasındaki derin uçurumları bu kentte gördü,ilk defa Istanbul'u sevmemesi bundandı belki de.Şiirleri ve evrenindeki sonsuz fırtınaların her seferinde ona fısıldadıkları gibi hayat çok zordur.O yine her zaman olduğu gibi hayallerinin eteklerinde tutunmaya,inandığını yapmaya devam etti.Alabildiğince utangaç bir insandı. Kayıp olduğu zaman ağlattığı babası 1984 yılının aralık ayının ilk haftası (çarsamba) sabaha karşı hayata gözlerini yumdu. 1985-86 döneminde Naci Gökçe Lisesine kaydoldu.Okul yıllarının en güzel anıları bu okulun koridorlarında gezinir halen.Liseye başlarken,ortaokulda panolarda sergilenen resimleri o liseyi bitireceği zamana kadar panolarda asılı durdu.1988-89 yılında liseyi bitirdi.Aynı yıllarda Şair Mehmet Çetin ve Soysal Ekinci ile tanıştı,böylece yayın piyasasının dokularına da dokunmaya başladı.Ardından diğer bilinen saygıdeğer şairlerle tanıştı çok geçmeden.Kitap satıcılığı yaptı ardından.Kitap satıcılığı zamanlarında yüzlerce yabancı yazarı duydu,okuma firsadı yakaladı.En çok okudugu yabancı yazar Gariel Garcia Marquez ve Paolo Coelho'dur.İlk defa okuduğu yabancı yazar ise Dimitri Dimov'dur.(Bu yazarın Tütün-Sarı Dünya romanını soluksuz okumuştu.) Kendisine hediye edilen ilk roman ise,Şule Yüksel Şenler'in Huzur Sokagı adlı romanıydı; ortaokul ögretmeni (orta ikinci sınıf) Gülten Akın tarafından hediye edilen bu kitap halen onun kitaplığında bulunmaktadır. 1989 yılını 90 yılına bağlayan bir zaman da ilk şiir kitabı,'Sana Olan Hasretim Onüç Yılda Bitmez' yayınlanır.Daha sonra ilk romanı 'Direnişlerin Şafağı' yayınlandı.1991 ve sonraki yıllarda gazetecilikle devam eden bir yaşam.1993 eğitim döneminde Anadolu Üniversitesi,iktisat fakültesi kamu yönetimi bölümüne girdi,ama okulu yarıda bıraktı.Bir yerlerde onu çağıran hayallerinin sesini dinlemeye karar verdi.İnsanların yaşamlarını yazarken,yaşam akışlarına dokunmuyordu...Şöyle diyordu bir yerde dostlarına,’ Hiç bir ışık insanın dünyasını aydınlatmaya yetmez.Ancak şiirler ve hayallerle bu dünyanın bazı yerlerine ışık saçılabilir.’ şairin insanı düşünmeye zorlayan söylemleri kadar esirili bir özelliği de var.Espiri ve ciddiyeti bir arada taşımayı bilmek başlı başına bir olgudur. Yazdığı bir çok haber makaleleri bazı kitapların yayınlanmasında konsept olarak alındı,kaynak kişi olarak gösterildi.Aradan geçen iki yıl sonra 1995 yılında Avrupa yolculuğuna çıktı,1996'da Berlin'e yerleşti.Bu yolculukta hayali ile olan buluşmasını anlatan, ’Cesaretini Bana Bırak ve Git’ adlı romanda yazdı.Roman, belki de hayatının,o gizemli hayalinin tek yazılı metnidir.Defalarca ölümle burun buruna geldi bu yolculukta.Şairin hayata tutunmasında bu ulvi hayalin sınırsız bir değeri vardır.Hayalindeki tamamen bir aşk tanrıçasıydı ve şairimiz onu hayatın tek amacı görmesi bir düşünmenin eseridir.Güneşin doğduğu bir kentten yağmurların hışımla dövdüğü bir kıtaya uzanan ömrünü hayaline sunacak kadar cesur bir insandır Zeki Nurçin.Bu uzun yolculuk onu yillarca yalniz birakmistir. Şair-Yazar Zeki Nurçin,farklı yazım biçimi ile edebiyat otoritelerinin takdirini toplamayı başarmış ve bu yüzden Dilbilimci A.Balli'nin hazırladığı dört ciltlik 20.Yüzyıl Şairler Antolojisinde yerini almıştır. Geldiği bu topraklarda sosyal danışmanlık yaptı.Ona en çok ağır gelen annesinden uzak kalmakti ve bu herseyine yabanci oldugu kitada yasamakti. 2002 yılında 'Hiç Birşeyim Vardı' adlı şiir kitabı yayınlandı. Daha sonra 'Kezo ve Kızılağaçlar' adlı romanı piyasaya çıktı.Bunu takiben 'Varzebau Rüzgarları' adlı bir diğer romanı okurlarıyla buluştu.2005 eylül ayında ise son romanı 'Yüreğinizde Hala Işık Varsa' piyasaya çıktı.Bu romandan yaklaşık üç ay sonra ise,hayal ile gerçeğin buluşmasını konu edinen,’Cesaretini Bana Bırak Ve Git’ adlı romanı okurlarıyla buluştu.Edebiyat çevrelerinin,’Olgunluğunu yakaladı’ diye yorum yaptığı bu eseri beklentilere,farklı teması ile yanıt vermeye devam ediyor.Yazdigi 'Yüreginizde Hala isik Varsa' adli romani bir cok usta yazarin kitaplariyla birlikte üniversitelere tavsiye edilen kitaplar listesinde onurlu ve hakli yerini aldi.. Halen bir iletişim şirketinin yönetiminde çalışmakta,bazı ticari firmalara ekonomi danışmanlığı yapmaktadır.Yazarın çeşitli yayınevlerinde,yayın programlarında yayınlanmak üzere bazı kitapları bulunuyor.