Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Çıplak Maymun

Desmond Morris

Sayfa Sayısına Göre Çıplak Maymun Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Çıplak Maymun sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Çıplak Maymun kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Zorbalar gelir ama gider de. Sosyal ve işbirlikçi insan doğası, sonunda kendini yeniden ortaya koyar.
Çıplak maymunun mensup olduğu primat grubu, aslında bir böcek yiyiciler ailesinden gelmiştir. Bu ilk memeliler, sürüngenlerin hayvanlar alemi üzerinde egemenliklerini sürdürdükleri dönemde, ormanların kuytuluklarında yaşayan, telaşla oraya buraya koşuşan önemsiz yaratıklardı. Ya seksen, ya da elli milyon yıl kadar önce, büyük sürüngenler türünün çöküşünden sonra bu küçük böcek yiyiciler yeni birtakım alanlara yayılmaya başladılar. Burada dağılarak çeşitli garip biçimlere girdiler. Bir takımı ot yiyicilikte karar kılıp, güvenlik nedeniyle toprak altına gömüldü. Diğer bir takımı düşmanlarından kaçabilmek için uzun bacaklar edindi; daha başkaları uzun dişli, sivri tırnaklı öldürücü hayvan niteliğine büründüler. Dev sürüngenlerin ortadan çekilmesine rağmen, açık arazi yine bir savaş alanına dönüştü.
Reklam
Eskiden balıklar, kuru toprağa yayılmaya başladıkları zaman toprak-üstü yaşama özgü birtakım özellikleri hızla gelişirken, su hayvanı özelliklerini büsbütün atamamışlardı. Tepeden tırnağa yeni bir hayvan modelinin ortaya çıkabilmesi milyonlarca yıla bağlı bir iştir. Bunun öncüleri, genellikle tuhaf bir karışım olarak görünürler. Çıplak maymunun durumu da böyledir. Vücudu, yaşama biçimi orman koşullarına uyarlanmışken, birdenbire (evrimsel deyimle birdenbire) öylesine bir dünyaya atılmış oluyor ki, bu ortamda yaşamını sürdürebilmesi, adeta kurnaz ve eli silahlı bir kurt gibi yaşamayı becermesine bağlı.
Üstün kademedeki primatlarda görme duyusu, koku alma duyusundan çok daha ileridir. Ağaçlık bir arınanda iyi koku almaktansa, iyi görebilmenin daha büyük bir önemi vardır. Bu yüzden, yüzün sivri kısmı, gözlere daha geniş bir görüş alanı sağlamak için küçülmüştür. Meyvelerin bulunması için en değerli belirti, renklerdir. Bu nedenle, primatlar renk ayrımı konusunda et yiyicilerden çok daha gelişmişlerdir. Gözleri, ayrıca hareketsiz ayrıntıları sökmeye de daha yatkındır; yiyecekleri hareketsiz olduğundandır bu da. Küçük hareketleri sezinlemektense, belli belirsiz biçim ve doku ayrıntılarını görmeleri onlar için daha önemlidir. İşitme duyusu da önemlidir, ama yine de avlanmak zorunda olan et yiyiciler kadar değil. Primatların dış kulakları bu nedenle hem daha küçük, hem de et yiyicilerinkinden daha az oynaktır. Tat alma duyusu daha ince, yemek rejimi daha çeşitli ve daha zengindir. Özellikle, şekerli yiyeceklere karşı eğilimleri vardır.
İlkönce, açık arazide yaşamak için gerekli duyu donanımına sahip olmadığını, göz önüne alalım. Koku alma duyusu çok zayıf olduktan başka, işitme duyusu da, pek keskin değildi. Vücut yapısı ne dayanıklılık yarışlarına, ne de şimşek gibi fırlamalara uygun düşüyordu. Soy bakımından işbirlikçiden çok rekabetçi olduktan başka, plan yapmak, bir şey üstünde uzun boylu düşünmek yeteneğinden de yoksundu. Neyse ki, rakibi olan et yiyicilere kıyasla, genel zeka bakımından onlardan çok daha üstün olan ilginç bir beyne sahip bulunuyordu. Vücudunu dikey duruma getirip, ellerini başka, ayaklarını başka türlü biçimlendirebilirse, kafasını da geliştirip olanca gücüyle çalıştırmayı başarabilirse, hayatta kalma şansını elde edebilirdi belki. Savaş, adale kuvvetinden çok, kafayla kazanılacağından, beynin gücünü büyük ölçüde artırmak için, köklü bir gelişim yoluna başvurmak gerekiyordu. Bundan ortaya çok ilginç bir olay çıktı: avcı maymun, çocuksu bir maymun durumuna dönüştü. Evrimin bu hileye baş vurduğu birçok başka örneklere rastlanır. Bu çocukluk ve ergenliğe özgü birtakım niteliklerin, olgunlaştıktan sonra da sürdürülmesi anlamına gelen ve neoteni olarak adlandırılan bir süreçtir. ( Bunun en bilinen örneği, bütün ömründe bir kurbağa yavrusu niteliğinde kalan ve bu halde de üreyebilen aksolotl adlı bir cins kertenkeledir.)
Çocuklar, çok uzun zaman büyüklere muhtaç olduğu ve sürekli bakım istediği için, dişi maymun üsten ayrılamaz olmuştu. Avcı maymunun yeni yaşama düzeninde bu bakımdan da, öteki «safkan» et yiyicilerde rastlamadığımız yeni bir sorun çıktı ortaya : her iki cinsin rolleri birbirinden belirli olarak ayrıldı. «Safkan» et yiyicilerin aksine, avcı
Reklam
Bugün hemen her toplumda, dişi, diğer yetişkinlerin yardımıyla doğum yapar. Büyük bir ihtimalle, bu çok eski bir usuldür. İnsanoğlunun ayağa kalkmasıyla, dişinin karşılaşacağı zorluklar pek hesaba alınmamış gibi görünmektedir : Evrimsel bir ilerleme olan bu adımın bedelini dişi, saatler süren doğum sancılarıyla öder. Avcı maymunun, ormanda yaşayan atalarından ayrıldığı evrimsel dönemde bile, bireyler arası yardımlaşmanın varolması, kuvvetle muhtemeldir. Bereket, türün işbirlikçi niteliği de avcılık güdüsüyle aynı zamanda gelişmekteydi; böylece güçlüklerin nedeni bir yandan da çözüm yollarının kaynağı olabiliyordu.
Sayfa 105Kitabı okudu
Çocuk, hemen hemen kalp atışı temposunda sallanır ve bu ona ana rahmindeyken duyduğu o ritmik atışları «hatırlatır». İş bununla da bitmez. Ana kalbinin atış temposu, yetişkin hayatımızda da etkisini sürdürür. Beklerken sallanırız. Bir gerilim altında, durduğumuz yerde bir ileri bir geri sallanırız. Bundan sonra, konuşurken sallanan bir konferansçı ile karşılaştığınızda, sallanış hızının normal kalp atışma yakın olup olmadığını kontrol etmeyi unutmayın. Bir dinleyici kitlesi karşısına çıkmaktan duyduğu rahatsızlığı, içinde bulunduğu koşullar imkan verdiği nispette karşılamak için başvuracağı ''müsekkin'', ana rahminde dinlediği bildik tempoya sığınmak olacaktır.
Sayfa 110Kitabı okudu
Yavru maymun doğduğunda, anasının postuna sıkıca yapışır ve saatlerce, günlerce öyle kalır. Haftalarca anasının sıcak koynunun koruyuculuğuna sığınır. Sonraları, anasından ilk ayrıldığında, en küçük bir tehlikede hemen geri koşup yeniden sarılır anasına. Kendi kendine fizik teması gerçekleştirmek olanağına sahiptir. Ama bu teması istemese bile (yavru büyüdüğü ve ağırlaştığı zaman) buna engel olmak için hayli çaba harcaması gerekecektir. Anasız bir şempanze yavrusu büyütmüş olan herkes, bunu bilir. Ama, ya biz? Doğduğumuzda öylesine güçsüzüzdür ki, anamıza yapışmayı beceremeyişimiz bir yana, yapabileceğimiz bir şey de yoktur üstelik. Analarımıza yaklaşmamızı sağlayacak mekanik araçlardan yoksun olduğumuzdan, geriye bir tek «ana-kalbini harekete getirecek işaretler kalmaktadır. Analarımızın dikkatini çekmek için çığlık çığlığa bağırmak yeterli olmayacak, dikkati üzerimize çektikten sonra onu orada tutmak için de bir şeyler yapmamız gerekecektir. Şempanze yavrusu da, tıpkı bizim gibi bağırarak çağırır anasını. Ana koşarak gider ve onu kucaklar. Yavru hemen anasına yapışır. İşte tam bu noktada, bizler bu anaya asılmanın karşılığı bir şey, anneyi ödüllendirip onun bizimle kalmasını sağlayacak bir işaret yapmak zorundayızdır. Bu işaret, gülümsemedir.
Sayfa 123Kitabı okudu
Öğrenmenin gerekliliği, dünyamızın bilimsel açıdan tanınması, çeşitli biçimlerde estetik olguların yaratılması ve kabul görmesi, gündelik yaşamdaki deneyimlerimizin genişletilmesi ve derinleştirilmesi, günümüzün "din"i olmaktadır. Deneyim ve kavrayış soyut tanrılarımızdır, cahilliklerimiz ve budalalıklarımız da bu tanrıları kızdırmaktadır.
Sayfa 153Kitabı okudu
124 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.