Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Cuma Mektupları 2

İsmet Özel

Cuma Mektupları 2 Gönderileri

Cuma Mektupları 2 kitaplarını, Cuma Mektupları 2 sözleri ve alıntılarını, Cuma Mektupları 2 yazarlarını, Cuma Mektupları 2 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bedeli ne olursa olsun, Müslümanca yaşamanın haysiyetine talibiz.
bedeli ne olursa olsun, müslümanca yaşamanın haysiyetine talibiz
Reklam
Bedeli ne olursa olsun, müslümanca yaşamanın haysiyetine talibiz..
Fikirler, dostluk dinamosu gibi olmadıkları takdirde insanların insanlara tahakküm ettikleri bir yapıyı sağlamlaştıran ve o yapı ile birlikte sertleşen çimento gibidirler.
Öyle ise milletin siyasetçileri verdikleri oylarla hizaya getirmeleri söz konusu olamaz mı? Eğer millet kendi varlığını ciddiye alan bir yola, bu yolun çetinliğine rağmen, girmeyi göze almışsa evet. Ne var ki siyasetçilerin nerede duracaklarını oylarıyla belirleme şartı içindeki insan kalabalığının bilgi ve ahlâk bakımından parlak bir görüntü sahibi oldukları söylenemez. Seçenler ve seçilenler günah ve sevap aldırmazlığı, helâl ve haram belirsizliği hususunda aralarında anlaşmış gibidir. Bu anlaşma ülke olarak Türkiye'nin çıkar yol arayışlarına insanların duyarsız kalmalarının ve insanlar arasında öbekleşmenin sadece kısa vadeli malî kazanç gerekçesiyle sağlanmasının ortamıdır. Eğer modernleşmemızın bugünkü aşamasında "geçti Bor'un pazarı" demeyenler arasında kendimize bir yer arıyorsak önce bilginin değerinde karar kılmamız gerekiyor. Şartlanmalarımızı berhava edecek bir bilgilenme sürecinin kıymetini bilmeliyiz. Her şeyin bilgi edinmeyle düze çıkmayacağını, ahlâkî üstünlük sağlanmadıkça hep eşeğimizi Niğde'ye sürme telâşı göstereceğimizi iddia ederseniz size hak veriyorum. O halde nasıl ahlâklı olabileceğimiz sorusu zihninizi meşgul edebilir. Merakınızı izale etmeğe faydası olur umuduyla size şunu sorayım: Bütün ahlâksızlığın birilerini bilgisiz bırakma faaliyetinden doğduğunu anlamadınız mı?
Sayfa 235Kitabı okudu
Temel nitelikler bakımında Türkiye'deki siyasetçilerin sağcısını solcusundan, solcusunu sağcısından ayırt edemezsiniz. Nedir Türkiye'deki siyasetçinin temel nitelikleri? Iki temel nitelikten söz edebiliriz ki bunlar birbirlerini destekler ve besler. Siyasetçiler ne yapıp da günahtan kaçacaklarına, ne yapıp da sevaba gireceklerine
Sayfa 234Kitabı okudu
Reklam
Türkiye'de siyasî adlandırmaları ciddiye almamız için hiçbir sebep yok. Çünkü yirmi yedi yıl devam eden tek parti döneminde olduğu kadar bugün askerî müdahaleler süresini de içine soktuğumuzda elli altıncı yılı içinde bulunduğumuz söylenebilecek çok partili siyaset döneminde de her şey devletin sağladığı imkânlardan bir biçimde yararlanmanın hikâyesinden ibarettir. Devletin imkânlarından yararlanma fırsatına hangi tipe uygun insanlar kavuşabilir? Türk siyasetinin biricik sorusu budur. Türk siyasetinde en önemli sorunun hangisi olduğunu sormaya gerek yoktur. Çünkü siyasî tarihimiz boyunca yukarıda vaz ettiğimizden başka bir soruyla karşılaşılmamıştır. İnsanların siyasî sahnede bulunmaları (bulundukları yer sahnenin neresi olursa olsun) devletin imkânlarından yararlanma niyetlerini belli etmelerine yetiyor. Bu yüzden de modern Türkiye'nin siyaset hayatında şahısların göreve çağrılması gibi bir uygulamayla karşılaşamıyoruz. Bilakis insan tipleri siyasete girmek ve siyasette kalmak için kendi biçimlerini değiştirme zaruretine şeksiz şüphesiz inanırlar. Tadilât ve tamirat görmemiş siyasetçiye Türkiye'de rast gelemezsiniz.
Sayfa 234Kitabı okudu
Hâlbuki uzaktan bakıldığında geçilmesinden, aşılmasından istifade ettiğimiz "yerler" hakikatmiş gibi, bilgi imiş gibi görünür. Uzaktan bakıp ize bilgiyi kazandıracak, bizi hakikatle tanıştıracak bir bilim bölgesi, bir sanat bölgesi, bir felsefe bölgesi, bir din bölgesi olduğu zehabına kapılırız. Andığımız bölgelerin bağımsız hakikatleri olmadığı, bilginin o bölge hatırına yalıtılamayacağı ancak bu bölgelerde seyahat göze alındığı ve o seyahatin hakkı verildiği zaman anlaşılabilir. Bilgi ve hakikat uğruna yola çıkan seyyahın kafasına süreç içinde birçok şey dank eder. Çoğunluk yolculuğun çetin şartlarını kabullenmez. Elde ettiği malûmat sebebiyle yaralanmayan, hassasiyet kesb etmeyen insanlar bir gürûh oluşturur. Bunlar her tarafta kolaylıkla görülen bilim kiliselerinin cemaatleri, sanat tekkelerinin ihvanları, felsefe zaviyelerinin keşişleri ve her türlü dinin takipçileridir. O halde hakikate ve bilgiye eğilim gösterdiğimiz zaman kendimize bir yer seçmek mecburiyetindeyiz: Can pahasına tecelli eden hakikat ve bütün büyük ödülü ona kavuşmaktan ibaret nihaî bilgi bir tarafta; harcıâlem bilimsellik, harcıâlem feylesofluk, harcıâlem sanatkâranelik, harcıâlem dindarlık diğer taraftadır.
Sayfa 206Kitabı okudu
Hakikat aynı cevheri taşıyan iki insanın ortaklaşa meydana getirdikleri çevre ve çerçevede tecelli eder. Bilen kişi bilginin neyi kapsadığını sadece bildiklerinden doğan etkiye kendini açmış bir muhatabına gösterebilir. Hakikat ve bilgi onları soysuzlaşmaktan koruyacak ihtimamı gösterecek insanlara gerek duyar. O insanlar ki canlarını hakikate can verme vakti geldiğinde uygun bir zemin bulunsun diye sürülmüş bir tarla gibi hazır tutar. Demek ki hangi alanda olursa olsun "uğraş" her türlü olumluluğun ön şartıdır. Hakikate ve bilgiye bazı yerleri geçmeden, bazı yerlerden aşmadan ulaşılamaz.
Sayfa 206Kitabı okudu
Şiir bize her türlü ortalamanın çürütücü bir işlev yerine getirdiğini öğretir. Şiirin kurulu düzenle başı hoş değildir. Bu yüzden modern zamanlarda yalnızca Bolşevikler, Siyonistler, Faşistler, Naziler, Falanjistler değil her dereceden liberalizm ve demokrasi havarileri de yürürlükteki ve bütün insanlığı yok olmakla tehdit eden şiddet düzenine karşı bir başka şiddet düzeni vaat ederek önümüze çıkmışlardır, çıkmaktadırlar. Oysa yeni bir toplum tasarımının kurgusu toplumu cesetleştirmeksizin gerçekleştirilemez. İdeal bir topluma ulaşılacağı varsayımıyla harekete geçenler kendilerini yakınlarına acilen yardımda bulunma yükümlülüğünden arındırmış olacaklardır.
Sayfa 193Kitabı okudu
Reklam
Dünyada şiir, sermaye hâkimiyetinin haklı gerekçeleri bulunduğu fikri üstünlük kazandıkça gözden düştü. Çünkü dünyada şiir -elbette modern şiir- sermaye hâkimiyetinin değil haklı gerekçeleri ele geçirmek, hiçbir gerekçeye kavuşamayacağı inancına istinat ederek güç kazanmış ve parlamıştı. Modern şiirin temellerinin atıldığı yıllarda bahse konu edilen hususlar arasında şairlerle para babaları arasındaki ilişkiye yer veriliyor ve "Eğer bir şair Devlet'ten ahırına birkaç kentsoylu bağlama hakkı talep etse halk bu istek karşısında büyük bir şaşkınlığa uğrayacaktır; ama bir kentsoylu biraz şair kebabı ısmarlayacak olursa halk bunun gayet tabiî olduğunu düşünecektir." deniyordu. Türkiye'de şiirin durumu da dünya sistemiyle, netice itibariyle (nihaî tahlilde) dünya sermayesiyle eklemlenme meselesinin bir yönünü yansıtır. Divan edebiyatının terk edilmesi kültür değişiminin tersinmezliğindeki en bariz işarettir. Terk edilen edebiyatın neredeyse tamamının manzum olduğu gözden kaçmamalıdır. Dolayısıyla her evrede Türk şiirinin ne halde bulunduğu hakkındaki bilgimiz Türk toplumunun beklentilerinin nelerden oluştuğu ve Türklerin dünyayla kurdukları bağın mahiyetinin ne olduğu konusunda aydınlığa kavuşmamızı sağlayacaktır.
Sayfa 192Kitabı okudu
Edebinden vazgeçen edebiyatında direnç gösterecek değil ya... Askerî darbelerle bir bağımlılık sürecinin başlatılmasına en çok şiir katlanamayacaktı. Kişiliğin eriyip döküldüğü yerde şiirin kendini toplayıp yükselmesi ne mümkün! Yükselmeyen ve dağılan şiirin yerini ikame-şiir, ikameşiir müellifleri aldı. Türk kültürünün mahremiyeti ve Türk değerlerindeki üstünlüğün dokunulmazlığı fikrinden uzaklaşıldıkça Türk şiirinin meskûn alanlarına cümle kapısından giremeyenler salona Noel Baba gibi bacadan daldılar. Çoraplarını şömineye asmış bulunanlar bu dalıştan çok memnun kaldılar. 27 Mayıs ihtilâli Türkiye'de ısmarlama, yani sipariş üzerine bir toplum hayatı dönemi açılmasına sebep oldu. Nasipsiz bir güruh komünistim diye, şeriatçıyım diye, ülkücüyüm diye ortaya atıldı veya meydana sürüldü. Oralarda (Nerelerse oralar?) şiir barınamazdı, onların (Kimlerse onlar?) arasında şairin kendini emniyette hissetmesi imkânsızdı. Neden? Bilelim ki şiirin güruh içindeki tıknefesliği onun "nâzenin bir balon" oluşundan ötürü değildir. Şiir orada -neresiyse orası- bulunmak için şuur keskinliği gerektirmeyen bir yerde mesken tutamaz. Şuuru bulanan şiirin yakınında duramaz, erir gider.
Sayfa 192Kitabı okudu
Türkiye öyle bir yerdir ki şiirini gözden kaçıran bütün ülkeyi gözden kaçırmış olur. Görüşlerini hangi disiplin içinde geliştirirse geliştirsin Türkiye hakkında bir hükme ulaşmak isteyen kişi Türk şiirinin Türkiye'de modernleşmekle kavuşulan bedendeki dolaşım sisteminde ana damar/atar damar işlevini üstlendiğini bilse gerek. Türkiye'de şiir berbat olduysa başka herhangi bir şeyi berbat olmaktan sakindıramazsınız. Ülkemize özgü düşünce alanında bir yol yürümek, gelişkinliğe doğru bir mesafe kat edilmek isteniyorsa bunu başarabilecek olanların ancak Türk şiirinde neler olup bittiğini değerlendirmekten âciz olanları ciddiye almayanlar arasından çıkabileceğini göz önüne almamız gerekecek.
Sayfa 189Kitabı okudu
Bilelim ki Türkiye'nin bir başlıca meselesi varsa, bu, Türkiye'nin niçin zillet içine düştüğü sorusunu içine alan türden bir mesele asla değildir. İtiraf etsek de etmesek de zelil bir yurdun yurttaşlarıyız: Dünyanın geçerli ölçekleri göz önüne alındığında Türk ekonomisi pek zayıf. Türk ekonomisinin özerkliğini ifade edecek araçlardan
Sayfa 185Kitabı okudu
680 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.