Günlüğüne son notunu, kurşunu sıkmadan hemen önce yazmıştı ve karanlıkta yazdığını, harfleri göremediğini söylüyordu. Aynı notta, kendisinden sonra yangın çıkmaması için mumu yakmadığını yazmıştı. Son satırlarda ise garip bir cümle yer alıyormuş: " Mumu yakıp sonra da ateş etmeden önce söndürmeyi ise tıpkı yaşamım gibi istemiyorum."
"....Aptal insan, söylediklerinden her zaman hoşnuttur; Üstelik her zaman, gerekenden fazlasını söyler; aptallar, yedek bir şeyler bulundurmayı severler."
Şu altın bukleli çocuklar küçük yaşta o masumiyetleriyle karşısında oynayıp dururken ve sana o ışıldayan gözleri ve gülüşleriyle bakarken Tanrı'nın meleklerini, kuşları andırırlar ; ama sonra... Sonra olaylar öyle bir gelişir ki keşke hiç büyümeseler diye düşünürsün!
Günümüz, altın değerindeki vasatlığın, umursamazlığın, cehalet tutkusunun, tembelliğin, iş görmezliğin ve hazırcılığın çağı. Kimse oturup da düşünmüyor. Kendine bir ideal yaratabilen çok az insan var.
Ben kimseye borçlu değilim; soyulmamak, dövülmemek ve öldürülmemek için topluma vergi adı altında para ödüyorum. Ve kimsenin benden başka bir şey daha istemeye hakkı yok.
Sözcüklerle dile getirilenden çok daha fazlası insanın kendi içinde kalıyor. Düşünce sizin içinizde olduğu sürece kötü bile olsa daha derindir; ama dile getirildiğinde gülünç ve alçakça oluyor.
İğrenç iyi yürekliliğim yüzünden bazen, bir tek nezaketine bayıldığım bir sosyete adamının her söylediğine katılmaya hazır olmuşumdur ya da aptal biriyle tartışmışımdır ki bu bağışlanmaz bir yanlıştır.