Boşnak yazarın bu çarpıcı eserine ilişkin kitabın Sırpça aslından yapılmış çevirisinde S.Y. :
"Modern(ist) edebiyatçıların ben merkezci hayalciliğin pençesinde kıvrandığı bir dönemde Selimoviç, dervişliğe, ölüme ve adalet(sizlik)e ilişkin bu ölümsüz eseri yazmıştı" şeklindeki değerlendirmesiyle kafamda "bir an önce okunacak eserler" şeklindeki gizli alarma eklenmiştir...
Ölümün sırlarına ilişkin anlatının bir yerindeki şu çarpıcı kısmı da özellikle vurgulamadan olmaz:
"Öldüğüm gün, taşınırken tabutum,
Acı duyacağımı sanma bu dünyanın ardından,
Ağlayarak; yazık oldu, diye konuşma,
Yok oluyorlar mı batınca güneş ve ay?
Ölüm sandığın şey aslında doğuştur.
Zindan gibi görünür mezar, oysa ruh özgürlüğe kavuşur.
Hangi tohum büyümez ekinlince toprağa?
İnsan tohumundan şüphen mi var yoksa?"
Ölüm-insan ekimi, mezar-tarla benzetmesiyle nasıl bir yapıtla karşı karşıya kalacağımızın işaretleri sanırım her vecheden açıkça okunabiliyor.
İyi okumalar...