İçimden hayır, diye geçirdim, kim olsa yapmazdı. Bazen en çok güvendiklerin, seni koruyup kollamalarını en çok istediğin insanlar bile, ihtiyacın olduğunda arkalarına bile bakmadan ilk gidenler olurdu. O yüzden hiç tanımadığın bir yabancıya yardım edebilmek, sadece çok büyük bir kalbe sahip olanların yapabileceği bir şeydi.
İçinde, öyle bir güç, öyle bir birikme vardı ki eminim sinirlendiğinde ortaya basit bir öfke değil, patlamalar, depremler, seller çıkıyor, her şeyi yıkıp geçiyordu. Her şeyi içinde tutan insanlar, patladığı zaman felaketler yaratırdı çünkü..
"Her şeyi hissettim." dedi Poyraz "Nefret, merhameti öfkeyi ve kıskançlığı. Ama bunu daha önce hiç hissetmedim ayı kız..." Kalın sesi tüm odayı doldururken tekrar söze başladı. O etkileyici bakışlarıyla, daha önce hiç görmediğim şekilde bakıyordu. Öyle duygulu. Ve tekrar söze başladığında ne diyeceğini hissetmiştim. "Devrim ben-"
Havaya haftalardır yıkanmadığı için grileşmiş bir perde çekilmişti. Dünya tüm kalp kırıklıklarını dudaklarının arasından üflerken şiddetli bir rüzgâr esiyor, ayaz tenimden girip kemiklerime kadar titrememe sebep oluyordu. Donuyordum, ama bunu hissetmiyordum.
Saat ikiyi gösterdiğinde ben hala yatakta yuvarlanıyordum. Oysa güneş sıcak gözlerini kapatıp uykuya dalmış, çiçekler uyumuştu, hayvanlar uyumuştu, öğretmenler uyumuştu, görevliler uyumuştu. Tüm dünya huzurlu bir sessizlik içerisindeydi. Ben hariç...
Pınar 1.50 boylarında, anoreksiya nervoza hastalığı ile mücadelesi yüzünden incecik ama fikirleri ve düşünceleri herkese bin basacak kadar ağır bir kızdı.