Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Deyimler ve Öyküleri

Erdoğan Tokmakçıoğlu

Deyimler ve Öyküleri Gönderileri

Deyimler ve Öyküleri kitaplarını, Deyimler ve Öyküleri sözleri ve alıntılarını, Deyimler ve Öyküleri yazarlarını, Deyimler ve Öyküleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
256 syf.
·
Puan vermedi
·
26 saatte okudu
Deyimler bir dilin zenginliğini gösterir ve yaşanmışlığı. Bu kitapta deyimleri ortaya çıkış öyküleri anlatılmış. Bazıları daha önce okuduğum versiyonlardan tamamen faklı şekilde kalem alınmış. Özellikle gün içinde zamamın kısıtlı olduğu anlarda tadımlık şekilde okunabilecek şekilde bir kitap.
Deyimler ve Öyküleri
Deyimler ve ÖyküleriErdoğan Tokmakçıoğlu · Bilgi Yayınevi · 20174 okunma
TÜY DİKMEK "Kötü bir durumu, daha da kötü bir duruma ge- tiren bir eylemi gerçekleştirmek" anlamında kulanılır. Öyküsü (Eski bir gelenek): 1) Anadolu'da kış aylarında yakmak için kurutulan tezeklerin üzerine, hayvan dışkısı kuruduğunda onu kolay tutmak amacıyla bir "tüy" ya da "çubuk" dikilir. "Tüy" olarak kazların, ördeklerin, hindilerin ya da tavukların iri ve sağlam tüylerinden yararlanılır. Hayvan dışkısı adamakıllı kuruduktan sonra bu tüy ya da çubukla tutularak gerekli yere taşınır. 2) Fransa'da günümüzden 150-160 yıl öncesine kadar hiçbir yerde bizdeki anlamıyla bir "yüznumara" yoktu. Versailles sarayında bile insanlar büyük abdestlerini alçak pencerelerin iç taraflarına dökülen samanlar üzerine yaparlardı. Daha sonra dışkının üzerine, kuruyunca yapışsın, kaldırılması kolay olsun diye bir "kümes hayvanı tüyü" batırılırdı. "Tüy dikmek" deyimi yukarıdaki eski gelenekler nedeniyle oluşmuştur.
Sayfa 236Kitabı okudu
Reklam
TUR ATMAK "Dolaşmak, gezinmek" anlamına kullanılır. Öyküsü (Fransızcadan): Türkiye'ye ilk bisiklet, 1908 II. Meşrutiyet yıllarından önce girdi. İstanbul'da Tepebaşı'nda, günümüzde katlı otoparkın yer aldığı alanda, Fransa'dan ithal edilmiş bisikletler, belli bir süre için belli bir parayla kiralanıyor, isteyenlere hem bisiklete binmesi hem de bindikten sonra alanda dolaşması (Fransızca tur atması) sağlanıyordu. "Tur atmak" daha sonra Türkçeye "gezinti yapmak, dolaşmak" anlamında bir deyim olarak girmiştir.
Sayfa 235Kitabı okudu
PARA (PARAMIZ) PUL OLDU "Para, değerini çok yitirdi" anlamına söylenir. Öyküsü (1917'deki bir uygulama): "Paramız pul oldu" biçimindeki deyim, Türk para- sının gerçekten "pul" olması yani "pulların para yerine kullanılması" üzerine Türk halkı tarafından oluşturulmuş bir deyimdir. Şöyle ki: Osmanlı İmparatorluğu, 20. yüzyılın başlarında özellikle ekonomik yönden çok zor, çok sıkıntılı günler yaşamaktaydı. Hayat pahalılığının adamakıllı arttığı, ekonomik yaşamın allak bullak olduğu o günlerde piyasada "yoklar" arasına "bozuk para" bile eklenmişti!.. Esnafın, halkın, bankaların güç duruma düştüğünü gören yetkililer, çareyi "pulları para olarak kullanmakta" buldular. İlk olarak 1917 yılında 1 kuruşluk "Hicaz" pulu "10 para yerine" kullanıldı!.. Ardından Viyana'da bastırılan 5 ve 10 paralık pullar, arkalarına kâğıt yapıştırılarak aynı değerde para yerine kullanıldı. Nispeten kalın ve dayanıklı kâğıtlara basılmış pullar para yerine kullanılırken, ince kâğıtlara basılmış olanlar "posta pulu" işlevini yaptılar!.. Ve o tarihten, yani 1917'den sonra Türk diline "Paramız pul oldu" deyimi girip yerleşti!..
Sayfa 205Kitabı okudu
ESKİ CÂMLAR BARDAK OLDU "Dönemle birlikte değer yargıları da değişti, eskiden değerli olanlar değersizleşti, sıradanlaştı; değersizler değerlilerin yerini aldı" anlamına kullanılır. Öyküsü (II. Abdülhamit tarafından konulan içki yasağı uygulamaları): Padişah II. Abdülhamit'in Müslüman halk için açık ve kapalı yerlerde içki içilmesini yasakladığı günlerde, yasak şu şekilde delindi: O dönemde özellikle rakı, Farsça "küçük içki kadehi" anlamına gelen ve "câm" denilen kadehlerde içilirdi. İçki yasağından sonra, Müslüman akşamcılar, içki içtikleri belli olmasın diye, gittikleri meyhane, gazino ve benzeri yerlerde kendilerine bir "kahve" ısmarlayıp kahve ile birlikte verilen "sıradan su bardakları" içinde rakı içmeye başladılar. Akşamcıların bu uygulamalarından sonra "Eski câmlar bardak oldu" deyimi oluşmuştur. (Not: Deyim içinde yer alan "câm" sözcüğünün "çam", "cam" hatta "çan" şeklinde okunup anlaşılarak deyimin açıklanmaya kalkışılması elbette ki tamamen yanlıştır.)
Sayfa 116Kitabı okudu
EKİN İTİ "Çevresindekilere tepeden bakan, burnu havada kişiler" için kullanılır. Öyküsü (Anadolu halkı): Anadolu'da sık sık yetişmiş ekin tarlalarının içine girmek durumunda kalan köpekler, gözlerini yetişmiş başakların kılçıklarından korumak amacıyla, kafalarını olağandışı bir şekilde dik tutarak yukarı doğru kaldırıp öyle yürürler. Bu nedenle halk, aşırı mağrur, herkese tepeden bakan kişileri bu köpeklere benzeterek "Ekin iti" deyimini oluşturmuştur. Deyim, bir dönem o kadar yaygınlaşmıştır ki, 18.-19. yüzyılın ünlü Osmanlı Başdefterdarı Seyit Feyzullah Feyzi Efendi'ye "Ekin iti" lakap olarak takılmış ve başdefterdar tarihe bu lakabıyla geçmiştir.
Sayfa 115Kitabı okudu
Reklam
DALKAVUK "Kendisine herhangi bir çıkar sağlayabileceği kimseyi sahte ve aşırı bir hayranlıkla pohpohla yıp öven ikiyüzlü kişiyi anlatmak için kullanılır. Öyküsü (Eski bir gelenek): "Dal"ın bir anlamı da "çıplaktır. "Dalkavuk" işe rica dalk "sarıksız kavuk" anlamınadır. Tanzimat'tan önce (1839) çok
ÇATTIK, TEYELLEMESİ KALDI "Düştüğümüz sıkıntılı durumun daha arkası da gelecek" anlamına kullanılır. Öyküsü (Terzilik zenaatından): "Çatmak" sözcüğünün bir anlamı da terzilik zenaatında biçilmiş giysi parçalarını teyellemek amacıyla birbirine yaklaştırmaktır. Dikiş, "çatma" ve "teyelleme" yapıldıktan sonra gerçekleştirilir. Hem "çatma" hem de "teyelleme" terzilikte ustalık isteyen ince ve güç bir iştir. "Çattık, teyelleme kaldı" deyimi ise, “Güç, zor, sıkıntı veren bir durumdan sonra, ikinci bir güç, zor, sıkıntı veren durum gelecek" anlamına bir deyim olarak kullanılmaktadır. Ancak, bu deyim zamanımızda sık kullanılan bir deyim değildir.
CİM KARNINDA BİR NOKTA "Hiçbir şey bilmeyen, zırcahil, karacahil" anlamında kullanılır.
BABA OCAĞI "Atadan, dededen kalma" ve "baba evi" anlamlarına kullanılır. Öyküsü (Halk ağzı): "Baba ocağı" deyiminin kökeni Antik Çağ Anadolusu, Yunanistan ve Romasına kadar uzanır. O dönemde Anadolu, Yunanistan ve de Roma'da hemen her evde sürekli olarak kutsal sayılan bir ateş yakılırdı. Yaz kış yanıp duran bu ateş, yassıca bir taşın üzerinde varlığını sürdürürdü. Özellikle eski Yunan ve eski Roma'da söz konusu "kutsal ateş"in hemen altında aile büyüklerinin mezarları yer alırdı. Ateş, bir bakıma ataların ruhlarını simgelerdi. Evin en büyük erkeği, her ilkbahar bu ateşi tazeleyip yeniden düzenler, böylelikle mezarda yatan ataların ruhlarının ateşin dumanıyla birlikte gökyüzüne yükseldiğine inanılırdı. Bu ocak öteki ocaklardan ayrı tutulur, "Baba ocağı" adıyla anılarak ayrı bir saygı görürdü. "Baba ocağı" deyimi, günümüzde de bellibaşlı dillerin birçoğunda varlığını sürdürmektedir. 65
Reklam
ANLAŞILDI VEHBİ'NİN KERRAKESİ "İşin içyüzü ortaya çıktı" anlamına kullanılır. Öyküsü (Osmanlı fıkrası): Gecenin bir yarısı, padişahın aklına nerden geldiy- se gelmiş ve emretmiş: "Tez bana şair Vehbi'yi getirin!" Saray görevlileri telaş içinde hemen şair Vehbi'nin evine gitmişler. Ve gecenin o saatinde padişahın acele onu görmek istediğini iletmişler... Şair Vehbi, apar to- par hazırlanırken kendi kerrakesinin yerine karısının feracesini geçirmiş üstüne!.. Huzura ulaşır ulaşmaz, onu bu garip durumda görünce padişah başlamış kahkahalar atmaya... Vehbi'ye sormuş: "Bre Vehbi Çelebi, sırtındaki acep nedir?" Dalgınlık ve acele yüzünden yaptığı yanlışlığı an- cak fark eden şair Vehbi, manzum olarak hemen şu kar- şılığı vermiş: "Anlaşıldı anlaşıldı Vehbi'nin kerrakesi Aceleyle biniş oldu hanımın feracesi" *) Kerrake: Bilim adamlarının giydiği ince softtan yapılan hafif üstlük. **) Biniş: Geniş bedenli, bol ve uzun kollu cüppe.