Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dile Gelse Kelimeler

Turan Karataş

Dile Gelse Kelimeler Gönderileri

Dile Gelse Kelimeler kitaplarını, Dile Gelse Kelimeler sözleri ve alıntılarını, Dile Gelse Kelimeler yazarlarını, Dile Gelse Kelimeler yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Şehirde asla gece olmuyor." diyor yazar. "Yalancı bir aydınlıkta, uzatılmış günlerin yorgunluğuyla gündüzleri akşama, akşamları sabaha ekleyip duruyoruz." Konuşmayı kışkırtan karanlığın büyüsünü hangi genç gönle dinletebiliriz ki! Ürpertili oyun gecelerini... Zifiri karanlıkta oynanan saklambacın tadını bugünkü çocuklar ne bilsin! Nasıl anlatmalı onlara çamurdan oyuncak, telden araba yapmayı, üstüne atladığımız çubukla sokakları tozu dumana katmayı!..
Sayfa 156
Cennet kokulu evler, o evlerde her sahur yenen temcit pilavları, birden çocukluğumun düş denizine götürdü beni. Babam rahmetli de otuz Ramazan sahurunda pilav yerdi; ama bulgur pilavı. Tereyağı, kokusu evin her yanını bir ıtır gibi kuşatan tereyağı lengerin (ortaya konan pilav tabağı) dibine göllenirdi. Pilavın yanında da armut değil, üzüm hoşafı olurdu. Ben karaüzüm hoşafına bayılırdım, bir de erik hoşafına...
Sayfa 155
Reklam
Unuttuğumuz nice hasletleri zarifane hatırlatan da yazar. Örnekse, söz orucuna girmeyi fısıldıyor şifalı bir sır gibi. "Sonra anladım ki kelimeleri olur olmaz sarf etmemek, eskitmemek gerek. Söyleyince şifa gibi çıkmalı ağızdan. Varıp bir gönlü mamur etmeli. Bir savaşı bitirmeli Yunus'un dediği gibi. Susmanın erdem olduğu zamanlar vardı. Allah dostları 'kıllet-i kelâm' derlerdi buna... Az yer, az uyur ve az konuşurlardı. Kâmil insanın vasıflarından biriydi az konuşmak. Sözlerin boşlukta yitip gitmediğini düşünürdü onlar. Her harfin kaydı tutuluyordu ve hesabı verilecekti."
Sayfa 155 - Alıntı Ali Çolak'ın Bilmem Hatırlar Mısın adlı kitabından
gençlerin içinde güzel, iyi, yararlı olan ne varsa onları uyandırmak istedim
Yazar, bir tarafıyla "olaylar mozaiği" saydığı denemelerinde neyin peşinde olduğunu şöyle açık edecektir: "Ben denemelerimde kendilerini çiçek sevgisine vermiş, küçümencik bir kayıkla okyanusları aşmış, pejmürde bir lamba ışığında sabahlara değin edebiyat yapıtları üzerine eğilmiş, yaşama sevinçlerini başlarının üstünde tutmuş, sanat matahları önünde ceketini iliklemiş ya da sokakların şiirini kovalamış insanların öyküsünü anlatmakla, gençlerin içinde güzel, iyi, yararlı olan ne varsa onları uyandırmak istedim." (Salah Birsel)
Sayfa 145
gülân (mayıs) ayı
... hemşehrisi Prof. Dr. Suat Yıldırım anlattı Yasin Efendi'yle ilgili bir anısını da. 1960 ihtilâlinden hemen sonra, Ergani'de bir toplantı bir çeşit açık hava mitingi tertip edilmiş. Kasabalılar ilgi göstermemiş söz konusu toplantıya. O sırada okunan ezanla birlik evlerden, bahçelerden, kahvelerden namaz için camiye doğru hatırı sayılır bir insan akını olmuş. Bu manzarayı gören Yasin Efendi heyecanla elini masaya vurarak : "İşte gerçek ihtilal budur." deyivermiş gür bir sesle. Toplumsal kaygıları olan bir kasaba aydını. Bu güzel başlangıçtan sonra, Erganililerden şu beklenir artık. İlçede Sezai Karakoç adına bir dernek, vakıf her neyse bir sivil toplum örgütü kurulmalı ve bu büyük şair, düşünce adamı, her yıl doğduğu ay olan gülân (mayıs) ayında yâd edilmeli, eserleri, düşünceleri, şiirleri bilhassa gençlere duyurulmalı, anlatılmalı. Ergani'den yükselen bu ses, dalga dalga bütün memleket sathını tutacaktır bir gün.
Sayfa 120
Ezan, bir simge, bir mazmun, bir motif ve bir kavram olarak Klasik Türk şiiri örneklerinden beri şiirimize dâhil olmuştur. Başlı başına bir manzumeye konu oluşu modern dönemin örneklerinde görülür. Tevfik Fikret, gençlik yıllarında "Sabah Ezanında" manzumesini yazmış, ulvi bir sessizliğin ortasında yükseliveren bu büyüleyici çağrının ruhundaki izlenimlerini dile getirmiştir. Ahmet Haşim'in “Allahuekber" manzumesi de benzer bir duyarlıkla yazılmıştır. Haşim, ezanı, sabahın sessizliğinde "asumanı titreten" bir seda olarak tavsif eder. Yahya Kemal'in anne yadigarı topraklara bir armağan olmak üzere söylediği "Ezan-ı Muhammedî" şiiri, şairin o çağlarında ruhunda deveran eden imanın en parlak şulesidir. Yahya Kemal, şiirinin en parıltılı yerinde, nice yüz bin minareden ezan kanatlanınca gök nura gark olur mealinde ölmez bir mısraa ruh vermiştir. Şair bir "kıta"sında da, Yüce Yaratıcı'yı "Tâ ki yükselsin zanlarla müeyyed nâmın" gibi şahane bir mısra ile tebcil edecektir. Daha sonraki yıllarda Mithat Cemal'in, Aka Gündüz'ün, Ziya Gökalp'in, Halide Nusret'in ezan konusunda manzumelerine şahit olmaktayız.
Sayfa 112
Reklam
Kolayca öğrenilebilen bir husustur hangi yayınevinin hangi alanda iyi kitaplar yayımladığı. Sonra çevirmenin kim olduğuna bakmak. Kuşkusuz, çeviride en önemli unsur çevirmenin kimliği, kim olduğudur. Türkçedeki başarısı, tanınırlığı. Mesela Dostoyevski'yi mutlaka Hasan Ali Ediz çevirilerinden okuyun derim. Bu büyük yazan benim kuşağıma, belki benden öncekilere de, önemli ve vazgeçilmez kılan, bir yönüyle Ediz'in çevirileri olmuştur. Kafka'yı Kamuran Şipal çevirilerinden okumak gerek. Nerede bir Şipal çevirisi görsem, tereddütsüz alırım. Aynı yazarın Her mann Hesse çevirilerini de unutamam. Yine Kafka'dan Adalet Cimcoz'un "Sevgili Milana" çevirisinin tadı da- mağımdadır. Borges'i Tomris Uyar sayesinde okumuş, beğenmişimdir. Balzac'ın birkaç romanını Cevdet Pe- rin çevirisinden okumuştum nefis bir Türkçeyle. Genç Werther'in Istırapları'nı Recai Bilgin çevirisinden oku- madan, kıymetini anlamak kolay kolay mümkün ol maz. Faulkner'in o müthiş Ses ve Öfke'yi her halükârda Rasih Güran çevirisinden okumak lazımdır. Şimdi düşünüyorum, Virjinia Woolf un meşhur romanı Deniz Feneri'ni Naciye Akseki'nin çevirisinden okumasaydım, bu kadar beğenir miydim! Dilimizde örnek gösterilecek çeviriler az değil. Hepsini saymanın imkânı yok. Erbabı arar, bulur, diğerleri de umarım soruşturur öğrenir. Daha onlarca edebiyat adamı vardır, çevirileriyle okuma evrenimizi ışıldatan. Lâkin Behçet Necatigil'in Knut Hamsun çevirilerini anmamak elbette haksızlık olur.
Sayfa 22