Birinci Kitap

Din, Değişim ve Sekülerleşme

Kadriye Durmuşoğlu

Din, Değişim ve Sekülerleşme Sözleri ve Alıntıları

Din, Değişim ve Sekülerleşme sözleri ve alıntılarını, Din, Değişim ve Sekülerleşme kitap alıntılarını, Din, Değişim ve Sekülerleşme en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Fundamentalıstler, dinin kamusal alandan uzaklaştırılmasına, Tanrı'nın iradesiyle çelişkisi ve ahlâki açıdan yıkıcı negatif yapılanma oluşuyla yaklaşırlar. Dini kamusal alandan çıkarma, kültürü, Tanrı'nın insanlığa bildirdiği bütün ahlâki sınırlamalardan uzaklaşurır. Bazı Hristiyan gruplar, bir ölçüde din devlet ayrımını kabul etmiş ve hatta siyasi gücün sınırlandırılması ve din özgürlüğü garantisi adına bu ayrımı savunsalar da müslüman fundamentslistlerin hemen hepsinin, bu ayrıma modem çağın asli kötülüklerinden biri şeklinde baktıkları vurgulanır. Schaeffer, sekuler-hümanizmin, aslında herhangi bir rakip ideolojiye tahammül edemeyen hoşgörüsüz bir dünya görüşü olduğunun altını çizer. Bu dünya görüşünün, süreç içerisinde dini marjinalleştirerek ve onu kamusal alandan uzaklaştırarak devlete ve onun güç merkezlerine hâkim olduğunun altını çizer. Rene Padilla, evanjelik editör ve yazar, aynı şekilde sekülerizmi, dini toplumdaki bütün önemli karar alma merkezlennden yasaklamak, kamusal ve özel alan arasında parçalanmış kültür ayrılığı oluşturmakla suçlar. Dini kamusal alanla ilgisiz, kişisel ve bireysel bir tercih durumuna donüştürerek objektif gerçeklik alanından subjektif gerçeklik alanına uzaklaştırmakla eleştiren Padilla, seküler-moderniteyi herkesin istediğini yaptığı ve bireysel çıkarların maksimizasyonu üzerinde faydacı vurguyla yorumlanan bireysel özgürluğun yeni pagan anlayışına dayalı, insanların dinlerini bir süpermarket rafındaki bir urünü seçmesi gibi seçtiği tüketim toplumunu üretmekle suçlar.
Sayfa 145Kitabı okudu
Sekulerleşmenin, kamusal ve özel alan arasındaki uyumu ortadan kaldırıp dini özel alanla sınırlamasıyla, kamusal alanın reel dunyasında bireylerin geniş bir makinenin çarklarına dönüştürüldüğü şöyle ifade edillir: Modernleşme süreci özel alanla kamusal alan arasında uçurum oluşturur ve ozel alan bireysel özgürlüğün ifadesi ve yerine getirilmesi için bir alan olarak yerini alır Hukaimetin, iş dünyası, askeri-endüstriyel komplekslerin kamusal alanı kimliğini yitirmiş bireylerin iç işleyişini anlamaksızın rollerini yerine getirdiği kişisel olmayan ve anonum bir dünyayı şekillendirir. Uçurumun diğer tarafında gerçek dışı dünya, ailenin ozel alanı, kilise, özel birlikler, hobi ve eğlence faaliyederi yer alır. Kamusal alan, dini de içeren bı reylerin özel alanını her şeyin izin verildiği, bireylerin güvenlik bulduğu “zararsız oyun alanı” olarak korur. Kamusal alanın reel dünyasında kişisel seçimlere ve tercihlere yer yoktur ve bireyler ancak geniş bir makinenin çarklarından ibarettir. Normal iş dunyasında kişisel kanaatler ve inançlar şapka ve paltoyla birlikte kapının dışında bırakılır. '6'
Sayfa 146Kitabı okudu
Reklam
Zihniyet değişiminde ilk evre, inanç ve tutumların sorgulandığı çözülmedir.Şüphe değerler sistemine ulaştığında, bu süre kısa veya uzun olabilir, çözülme gerçekleşir. Birtakım olaylar, halkın inançlarında ciddi sarsıntılara yol açar veya beklenilmedik açıklama veya vakıa, şiddetli kültürel şok doğurur ki bu durumda dünyayı algılama tarzı çöker. Yeni bir inanışın oluşum evresine girilmeden kültürel bunalım "adı verilen sıkıntılı bir sürece girilir. Grubun bütün üyeleri tarafından hissedilen bu gerilim döneminde, toplumsal gövdenin dikkatinin üzerinde yoğunlaştığı yeni davranış deneyimleri görülür. Topluluğun yeni norm ve dünyanın yeni bir türdeş tasarım arayışı, gerilime daha duyarlı alt grupların konjektürel yapılanmanın ürünü karşı kültürlere kaymasıyla neticelenir. Akabinde nispeten uzun sürecek yeni bir inanç oluşum evresine girilir. Ya elitler yeni normlar oluşturur ya da insani bir felâket, temel bir değer doğurur. Eski sistemin bir ya da birkaç darbeyle çökmesiyle bir süre heterojen inançlar yaşansa da süreç içerisinde bazılarının yok oluşunda hiyerarşik bir yapılanma gerçekleşir. Son evrede yeni değerler, sistematik hâle gelir. Bu değerler elider tarafından uygulanır, savunulur; yenidünya görüşü açıklanır ve neticede toplum yeni bir kültürel kimlik edinir.
Marks'a göre din, toplumlarda bir uyuşturucu olarak hareket eder; insanların karşı karşıya kaldığı sorunları çözmez, sadece sorunlar içindeki insanların acısını hafifletir ancak ağrıyı sona erdirmez. Bu nedenle Marks, bütün dini hareketlerin kaynağını ezilmiş sınıflara dayandırır. Bu çerçevede Hristiyanlık da temelde ezilen bir halk hareketidir. İlk olarak kölelerin ve kölelikten âzat edilenlerin, bütün haklarından mahrum yoksul insanların veya romalılar tarafından fethedilen, dağıtılan toplulukların dini şeklinde ortaya çıkmıştır. Din, gelecek hayatta cennet vaadiyle ezilmişliğin acısını hafifletir. Bazı dinler, baskının ürettiği acıyı erdem kılar. Geleceğe yönelik beklenti, mevcüdu tahammül edilebilir kılar, toplumsal düzeni haklılaştırır. Böylece zengin kalesinde, fakir onun kapısında varlığını devam ettirir.
Sayfa 126Kitabı okudu
Küreselleşmenin, hayat tarzları ve hedeflerde aynılaşma sağlayarak milli kültürleri aşındırıp yok edeceği, bu kültürlerin yüksek değerleri temelinde yeni bir dünya kültürünün ortaya çıkacağı ve bu kültürün de dünya barışının garantisi olacağı ileri sürülür. Gelinen durum, bu iddiayı kapitalizmin küresel hâkimiyetinde tüketim kültürüyle doğrulasa da bir dünya barışından değil, daha ziyade dünyanın belli bölgelerinin savaş alanına dönüşmesiyle tezâhür eder. Kitle haberleşme araçları, turizm, dünya ticaretindeki hareketlilik, külcür taşıyıcılarının sirkülasyonu, Batı kültürü temelinde evrensel homojen kültür yapısıyla neticelenir. Bu sürecin ortaya çıkardığı ortak değerler, Batı'nın ürettiği ve külcürel sömürgeye mâruz kalan toplumların gasp edilen haklarını elde edebilmek amacıyla başvurdukları sözde insani değerlerdir.224
Toplumsal hayat, amaçladığı kültürel ve siyasal etki ve az ya da çok içerdiğ çelişkiyle bitmeyen bir pazarlıktır. Her alt grup, eşitlik ve özgürlük adına saldırgan tarzda kendi değerlerinin kabul edilmesini istedikleri gibi kendi değerlerini yaymaya çalışır. Bazı grupları umutsuzluğa ve saldırgan davranışlara iten, diğer dün görüşlerini kabul eunede gösterdikleri dirençten kaynaklanan yoksunluk duygusudur. Her kuşağın hayatla ilgili kavrayışı, kendine özgüdür. Kavrayış, olgunlaştıği bağlama, yaşanan deneyimlere göre farklılık gösterir. Kuşaklar arasında çatışma da bu farklılıktan kaynaklanır.Yoksunluk duygusu, içinde bulunan grupları karşı-kültürler geliştirmeye ve karşı-değerler oluşturmaya zorlar. Kültürel sarsıntının, ekonomik ya da beşeri bir kıyamet niteliğine dönüşmesi gerekmese de kolektif motivayon için yeterli bir psişik hazırlık da gereklidir.
Reklam