Modern insan, tarihte benzeri görülmemiş tarzda kitle içinde kendini kaybeder. Werner Sombart, 1913'te ilerlemeden saçma bir fikir ve insandaki her türlü ideal hareketi boğan bir teknik olmasıyla sözeder. Max Scheler, 1915'te modern uygarlık ruhunun, bir ilerleme değil, bilakis insanlığın gelişmesinde bir gerileme olduğunu, ifade eder. İlerleme inancının savaş ve krizle sarsılan gücü, denetlenemeyen bir dünya karşısında ürküntü, çağdaş insanın köleliği, makinelerin sorumluluğu, bakir doğaya tecavüz gibi konulardan dolayı yerini gerileme mitine bırakır,
Wolfgang Sachs, The Develapmeni Dictimary adlı eserinde “ilerleme kavramının kullanımı, tarihi bir programa, yani zorunlu ve kaçınılmaz bir mukadderata çevrilmiştir” diyerek endüstriyel gelişme tarzının, toplumsal hayatın yegâne meşrü şekliyle takdis edilmiş olduğunu belirtir. İlerleme kavramının, farklı kültürlere mensup insanları kendi sosyal hayat tarzlarını tanımlama imkânından mahrum bırakarak salı Batı'ya özgü tarih yorumuna dünya çapında hegemonya kazandırdığını vurgulayan Gustavo Esteva'ya göre, bu kavramın her zaman güzel ve gözde bir değişime yani basitten karmaşığa, bayağıdan üstüne, kötüden iyiye doğru anılan bir adıma işaret eden olumlu anlamı, yeryüzündeki insanların üçte ikisi içindir. Olma dıkları şeyi hatırlatıcıdır. Bundan korunmaları, başkalarının tecrübe ve rüyalarının kölesi olmaktan kurculmalarını gerektirir.53