Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Direniş Üçlemesi: Dullar, Ölüm ve Bakire, Okuyucu

Ariel Dorfman

Direniş Üçlemesi: Dullar, Ölüm ve Bakire, Okuyucu Sözleri ve Alıntıları

Direniş Üçlemesi: Dullar, Ölüm ve Bakire, Okuyucu sözleri ve alıntılarını, Direniş Üçlemesi: Dullar, Ölüm ve Bakire, Okuyucu kitap alıntılarını, Direniş Üçlemesi: Dullar, Ölüm ve Bakire, Okuyucu en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
MARILUZ: Hayır, benim babam. Ernesto Torres. Hayatımı ortaya koyarım ki o. AMANDA: Senin babana hiç benzemiyordu, senin baban o kadar uzun değildi, o... LUCIA: O, Cesar'dı. O domuz. Beni döverdi, ondan nefret ederdim. O piçi terk edecektim, ama sonra onu götürdüler. Canlı mı, ölü mü olduğunu bilmediğim sürece ona bağlandım kaldım. Şimdi belki... TERESA: Belki ne? LUCIA: Bu pisliği mezarından çıkarıp onu doğru dürüst gömebilir, sonra da mezarının üstünde dans edebilirim.
"Aşk şundan ibarettir/Bir yalnızlıklar diyalogundan."
Sayfa 248
Reklam
Erkekler niye annelere saldırmakta ısrar ederler. Niye her zaman orospu çocuğu derler, niye onlara öğreten önce baba olduğu halde onun yerine orospu..
DON ALFONSO: Sıradaki! JACQUELINE: Hiç para yardımı yok mu, Don Alfonso? Bir peso bile? DON ALFONSO: Hiçbir şey. Hiç yetenek yok. Yeteneği tartışamazsın. Ya vardır ya da yoktur. Ve bu hanımefendi, diğer özellikleri ne olursa olsun.. JACQUELINE: Ama kocası bakanı tanıyor. DON ALFONSO: Kimi tanırsa tanısın, kocasının çürümüş ilişkileri beni ilgilendirmez! Burada adam kayırma yok. Hanımefendi yeteneksiz. Onun kendini beğenmişliğini tatmin etmek için bir ağacın yok olmasına izin vermem. "Sıradaki kelimesini telaffuz ettiğimde, Jacqueline, bu 'kesinlikle' demek istediğim şeydir.
Sayfa 194
YÜZBAŞI: Otuz altı dul! Bu otuz altı dulla ne bok yiyeceğim ben! Dullar, anneler, teyzeler, büyükanneler.. Bu sefil, boktan vadide o cesedi talep etmeyen tek kadın, bizim cesedi verdiğimiz kadın! O şimdi hangi cehennemde, asker?
SOFIA: Kalkamam. Dört erkeğimin ağırlığını taşıyorum. Bir babam var. Kocam. İki oğlum. Neredeler? Hepsi ağır. Ne zaman onu düşünsem, karnı aç mı, su içmek ister mi, üşüyor mu diye düşünüyorum. Her şey daha da ağırlaşıyor. Taş oluyorum. Neredeler? Erkeklerim nerede? Kayboluşlarını öyle net hatırlıyorum ki, başka her şeyi unuttum. Ekmek pişirmeyi, tarla ekmeyi veya yürümeyi, hatta ayakta durmayı. Kıpırdayamıyorum. Burada bekliyorum, çünkü.
Dullar
Reklam
TEĞMEN: Siz neden bahsediyorsunuz? Affedersiniz komutanım, ama siz neden... İç hizmet kanunu... Söylediğinizi kulağınız duyuyor mu? Tam şu anda, bu ülkenin herangi bir yerinde, belki de son komuta bölgemizde, birisi bir parça kâğıdı yok ediyor, bir imzayı siliyor, sizin hatanızı örtmek için bir cesedi yakıyor. Ve siz de... benim hatamı örtmelisiniz. Ordu, işte sizin yeni demokratik cennetiniz de böyle ayakta kalacak. Ben sizin hatanızı örteceğim, siz de benimkini.
Şili'deki gençler için özellikle üzülüyordum. Latin Amerika'nın diğer ülkelerindeki, Arjantin, Uruguay ve Brezilya'daki gençler için de; bu gençlerin çoğu aynı zorbalıktan çekiyorlardı, aynı ordular ölüm ve yenilgi sunuyorlardı onlara. Ve yavaş yavaş düşünmeye başladım; kayıplarla ilgili, o yaşı kadının, o nehrin, o bedenlerin ve o yüzbaşının hikâyesini anlatan, ama takma bir ad kullanacağım, yani adımı gizleyeceğim ve hatta, evet, bütün bunların geçtiği ülkeyi de gizleyeceğim bir roman yazsam diye düşünüyordum. Şili'deki dehşetin büyük bir bölümü, her şeyin ötesinde, bu tür bir trajedi ve bu tür bir direnişin tarihte daha önce gerçekleşmiş olması gerçeğiyle güçleniyordu; yani, biz Nazi deneylerinden kırk yıl sonra aynı sonsuz acılarla adaletsizliklerin bazılarını hâla tekrar yaşıyor gibiydik.
Son söz
DON ALFONSO: Kelime hazneni geliştir, canım. Cömertlik. Lircay'e gelince, ona gelmesini söyle -mesela, gelecek çarşamba-, böylece birkaç editoryal düzeltme yapabiliriz, oraya buraya birkaç makas. Ama sadece küçük bir meblağ verebiliriz. JACQUELINE: Ne tür düzeltmeler? DON ALFONSO: Mesela sayfa 45, orada diyor ki, "Ah eğer ay masturbasyon yapabilseydi." JACQUELINE (not tutarak): Sayfa 45'te diyor ki. gerçekten öyle mi yazıyor, Don Alfonso, 45. sayfada? DON ALFONSO: Şöyle düzeltiyoruz: "Ah, solan ayda günahın belirsizliğini fark edebilseydik."
Sayfa 195
DON ALFONSO: Jacqueline, ben yasak kelimesinden nefret ederim. Biz kıt kaynakları tahsis ederiz, biz öncelikler koyarız, vergi mükelleflerinin müstehcenliği desteklememesini garanti ederiz. Biz asla yasaklamayız.
Sayfa 195
Reklam
İstediğin her şeyi söylemediğin sürece, konuşma özgürlüğün var..
YÜZBAŞI: Seni nehir kıyısına gitmeye ikna etmek için ne yapmam gerek? SOFIA: Erkeklerimizin eve dönmesini istiyoruz. Hepsinin. Onları canlı götürdünüz, biz de canlı geri gelmelerini istiyoruz. Eğer öldülerse onları gömmek istiyoruz. YÜZBAŞI: Ama ben size bunu önerdim, ben... SOFIA: Ondan sonra da katillerin cezalandırılmasını istiyoruz. Bütün istediğimiz bu. Hepimizin. Nehir kıyısındaki kadınların
DAVID: Bana rüşvet vermeye mi çalışıyorsun? Yazmamı durdurmaya mı çalışıyorsun? DANIEL LUCAS: Kesinlikle hayır. Ama eğer metninizi hafifçe değiştirseydiniz, sıradan insanların inandıklarını kötülemekten vazgeçseydin. Özenle ayıklanmış birkaç diyalog birkaç yerde fikrin yumuşatılması ve. DAVID: Tek kelime, tek kelimesini bile kesmeyeceğim. İşte, böyle başlarsınız, bir de bakmışsınız bütün metni yeniden yazdırmışsınız. DANIEL LUCAS: Birkaç kelime neyi değiştirir ki? DAVID: Birkaç kelime mi? Biliyor musun, Sonia? Bu herif kahrolası bir ekofaşist. Onun canı cehenneme, Bergan te'nin canı cehenneme, hazır başlamışken o Papa denen herifin de canı cehenneme.....
Sayfa 240