Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Diyaloglar / Dünya Edebiyatı Üzerine

Ayfer Tunç

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
“Unutacaksak okumanın anlamı nedir? Okuduğumuz öykü ve romanların ayrıntılarını, bazen ana olay örgülerini bile unutuyoruz ama okuduklarımızın tamamen uçup gittiğini söylemek de çok zor. Bir ırmağın aktığı yatağını şekillendirmesi gibi okuduklarımız zihnimizi değiştiriyor, kalıcı izler bırakıyor. Okuduğumuz kitaplar bizi etkiliyor, derinden değiştiriyor.”
Sayfa 11 - Can YayınlarıKitabı okudu
Bir kitapla derinlemesine ilişki kurmanın en verimli yollarından birinin onun üzerine farklı bakış açılarıyla tartışmak olduğunu Diyaloglar sayesinde bir kez daha deneyimlemiş olduk. Diyaloglar adlı etkinlik dizisinde, öncelikle iki okur olarak kitapları ele alıp üzerlerinde konuşuyoruz. Yazmanın mutfağında bulunmanın getirdiği bakış da, bu okuma ve değerlendirme sürecine dahil oluyor. Okuduğumuz kitap üzerine düşündüklerimiz ve aldığımız notlarla buluşmaya geldiğimizde ikimizin de aklında acaba o nasıl okudu, nelere dikkat etti, hangi bölümlerden etkilendi gibi sorular oluyor. Önceden prova yapmıyoruz, söyleyeceklerimizi birbirimizle paylaşmıyoruz. Hatta dilimizin ucuna bile gelse etkinlikte konuşalım diyerek susuyoruz. Kimi zaman diğerimizin söyleyeceğini tahmin ettiğimiz için, kimi zaman da tamamen şaşırtıcı bir noktayı bulup çıkardığı için etkinlik bizim için zevkli bir okuma-tartışma deneyimine dönüşüyor.
Sayfa 12 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
M.G.: Coğrafi ve zamansal benzerliği düşündüğümüzde edebiyat, hele şiir, o zamanlar çok değerliydi. Bugün şiirin bir avuç insanın ilgi alanında kaldığına bakmayalım. Şiir; zihni geliştiren dil kullanmayı, anlatıyı gerçekleştirmeyi sağlayan bir araç olarak da değerli.
Sayfa 25 - Can YayınlarıKitabı okudu
M.G.: Rosemary'nin Bebeği roman uyarlaması bir korku filmi. Genç bir çift, gotik, acayip, bir yandan da hoş, başka bir sınıfın da dokunuşunu taşıyan bir apartmana taşınırlar. Komşuları olan yaşlı çift onlara kucak açar. Uzak Yıldız'da da bahsettiği gibi yaşlı çiftin evinde de birtakım tablolar duvardan indirilmiştir. Çünkü onlar satanisttir ve şeytana tapıyordur. Rosemary'yi şeytanla çiftleştirirler. Dünyanın bütün nimetleri bu ailenin önüne serilecektir ama bütün bunların kurbanı olan Rosemary direnir. Tipik bir şeytana ruhunu satma hikâyesi diyebiliriz. Roman boyunca Rosemary'nin Bebeği tekrar tekrar gündeme geliyor. Şeytana ruhunu satma hikâyesi, faşizme ruhunu satma ve karşılığında sanatta, şiirde yukarıya doğru yükselme hikâyesine bağlanıyor.
Sayfa 23 - Can YayınlarıKitabı okudu
Bir gün bir edebiyat dergisi, ikimizin de en sevdiği yazarlardan biri olan John Fowles'tan Kafka hakkında bir yazı yazmasını ister. Fowles seve seve kabul eder. Her ne kadar bütün kitaplarını yirmi yıl önce, Oxford'da öğrenciyken okumuş olsa da Kafka saygı ve hayranlık duyduğu bir yazardır, onun hakkında yazmak bir tür edebî borç
Sayfa 11 - Can YayınlarıKitabı okudu
M.G.: Kitaba hazırlanırken Neruda'nın bir sözüyle karşılaştım: "Latin Amerika'da ne zaman bir taşı kaldırsanız altında en azından beş tane birbiriyle kavga eden şair görürsünüz," diyor. O kadar güzel tarif etmiş ki. Yani normalde taşı kaldırırsan soluncanları görürsün. Bunu açıkça söylemeden aşağılamanın bir yolunu bulduğunu söyleyebiliriz. Bence Bolaňo da edebiyat çevrelerini, edebiyatçıları aşağılıyor. Çünkü temel sorusu da biraz şu: Orada bir yerde insanlar kaçırılmış, işkence görürken, sen burada şiir yazmaya nasıl devam ediyorsun? Benzer soruları Adorno da Auschwitz toplama kampları açığa çıktıktan sonra soruyordu: Artık şiir yazmak mümkün mü? Şu an bunlar yaşanırken ve bütün bunlar yaşandıktan insanlığımız öldükten sonra hâlâ iyi bir şey yapabilme ihtimali var mı? Ve bunu nasıl yaparız? Aslında yoktur demeye getiriyordu. Bolaňo'da da bu konunun sancısını, anlattığı hikâyelerin arkasındaki titreşimi hissettim. İğrenç bir dünyadayız, edebiyat da iğrenç, bütün bu yaşanan kötülüklerle başa çıkamıyoruz, hissini verdi.
Sayfa 23 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
M.G.: Devletin edebiyatı denildiği zaman Sovyetler Birliği'ni, Jdanov estetiğini hatırlatmak gerekiyor. Bunların amacı illa Stalin'i, kurucu figürleri övmek, sadece güzelleme yazmak değil bence. Bir kurucu edebiyat olsun istiyorlar. İnsanların zihnini sanat, edebiyat yoluyla yeniden kuralım fikri var ortada, üretken bir edebiyattan bahsediliyor. Mesela Jdanov'un şöyle bir formülü var, diyor ki; biz artık iyiyle kötünün çatışmasını anlatmayacağız. Çünkü artık kötü yok, yani sosyalizme geçtik, kötüleri zaten yok ettik. Artık herkes iyi. O halde iyiyle daha iyinin çatışmasını anlatmamız lazım ki okurlarımız, vatandaşlarımız, yoldaşlarımız iyi karakterleri örnek alarak iyi insanlara dönüşsünler. Bu bizim buralarda yaşadığımız deneyime de çok uzak değil aslında. Ülkemizde de büyük kesimlerin edebiyat anlayışı da biraz böyledir; edebiyat dediğin edepten gelir derler ve örnek teşkil eden insanlardan söz etmelidir, diyenlerle karşılaşmak şaşırtıcı değildir. Tabii bu örnek de benim düşüncelerimin örneği olsun şeklindedir.
Sayfa 46 - Can YayınlarıKitabı okudu
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.