Ona gönlümden şöyle seslendim : Kanı akıtılmayacak olan kurban hiç kapıya bırakılır mı? Boynum bükük, gözlerim yaşlı, inayetini bekliyorum. Mesafeleri aradan kaldır.
İmam Ebu Yusuf son anlarında şöyle yalvarıyordu. Ey Rabbim sen bilirsin ömrüm boyunca mesleğimi uygularken, bana gelen davacı ve davalilara hep adaletli davranmaya çalıştım. Onlar arasında yan tutmadım. Fakat bir Hristiyan'in Harun Reşid'le davasında bunu koruyamadım. Hristiyan haklıydı. Lehine karar verdim. Fakat gönlümden. Keşke Harun Reşid haklı olsaydı diye geçirdim.
Ama biliyordum,gerçekte ne üzüntü ne de hicran var,çünkü mesafe yok,zaman ve mekan yok...
Bu aşk bu sarhoşluk içinde nerelere sürükleniyorum bilmiyorum...
Aşktan soruyorsun. Nerden bileyim evladım. Benim haddime mi? Ama yüreğimden damlayan kandan biliyorum,aşk zayıf kişinin harcı değil. Yumuşak tabiatlı kimsenin haddi değil. Aşk er işidir. Aşk sultanından öğrendim. Hırpalanmadan pehlivan,yumruk yemeden boksör olunabilir mi? Bir yalancı pehlivan pehlivanlığını ispatlamak için sırtına dövme yoluyla bir arslan resmi çizdirmek ister. Yaptırmak istediği dövme için iğneler başlayınca acıya dayanamaz,sorar:"Arslanın neresinden başladın? " "Kuyruğundan." " Kuyruksuz oluversin ,"der . Biraz sonra yine sorar, "Şimdi nersini çiziyorsun?" "Ayaklardayım." "Ayaksız oluversin." Canı yandıkça sorular cevaplar devam eder. Sonunda dövmeci dayanmaz,"Sen pehlivan olamazsın, " diyerek adamı kovar.