Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

15. Yüzyılda Kıpçak Bozkırı, İran ve Doğu Anadolu’ya Seyahat

Doğu’ya Yolculuk

Giosafat Barbaro

Doğu’ya Yolculuk Sözleri ve Alıntıları

Doğu’ya Yolculuk sözleri ve alıntılarını, Doğu’ya Yolculuk kitap alıntılarını, Doğu’ya Yolculuk en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
1473 yılında Mersin Silifke
Silifke (Seleucha) Curcho'dan 10 mil kadar uzaktaki dağın tepesinde kurulmuştur. Tepenin altında Brenta (Bizdeki adıyla Göksu) adında nehir geçer. Tepenin yakınında Verona'daki tiyatronun tarzında büyük bir tiyatro yer alır. Tiyatro tek parça sütünlarla çevrelenmişti. Tepeden yukarıya gidip şehre girmek istediğimizde sol tarafta çoğu tek parça pek çok Kemer göze çarpıyor. Onların çoğunu tepenin içine oymuşlar. Kapıları 15 ayak yüksekliğinde genişliği ise bunun yarısı kadar. Çok kalın ve güçlü olan kapıları sanki demirden değil de gümüştendir. Surları çok büyük ve sağlam olup sert zemine oturtulmuştur. Duvarların dışına toprak dökülmesi ise düşmanın yakınlaşmasını bütünüyle önlüyor. Etrafındaki arazinin surları o kadar geniştir ki aşağıdan 3 mil kadar çevrilidir. Bu dairenin içinde burçlarla dolu duvarları ile Silifke kalesi vardır. Şehrin iç ve dış surları arasında o kadar boş arazi var ki 300 yüz "Bushel" ( Takribi 7.680 kg) buğday elde edebilirsiniz.
Açlık orucu tutan sahtekar
Köşklerin arkasında Bir müslüman vardı Müslüman, vahşi hayvanlar gibi çıplaktı, vaazları veriyordu ve çok konuşuyordu. Dolayısıyla çok itibar görüyordu. Onu takip eden insanlar çok aptaldı. Kendini kapatmak istiyordu. Bu yüzden etrafını duvarlarla çevirdi. 40 gün oruç tutacakmış ve bir şey yemeyecekmiş gibi görünüyordu. Güçlü olduğunu ispatlamakta kararlı olup bir miktar kerpiçi ormana götürmelerini emretti. Adam, küçük ve yuvarlak bir ev yaptı. kendini buraya hapsetti. 40 gün sonra onu sağ Salim buldular. Diğerlerinden daha akıllı olan bir adam evde et kokusu aldı. Bu da evi kazmalarına neden oldu. Bey (Akkoyunlu Uzun Hasan) bu durumdan haberdar olunca adamlarından birine onu ve kadıyı tutuklamasını emretti. İşkence görünce duvarda bir delik açtıklarını itiraf ettiler. Kadı gece biri boruyu orada oradan sokmuş temel gıdaları adama ulaştırmıştı. Sonra ikisini de öldürdüler.
Sayfa 106Kitabı okudu
Reklam
Uzun Hasan'ın vefatı ve taht kavgaları
Tebriz'e döndüm. Oraya döndüğümde Hasan Bey'i hasta buldum. Epifani Gecesi'nde (Epiphania) Hasan Bey vefat etti. Üçü bir anneden ve biri başka anneden olmak üzere dört çocuğu vardır. Aynı gece, üç öz kardeş diğer kardeşleri olan genci boğdular. Ölen kardeşleri yirmi yaşında bir gençti. Sonra aralarında ülkeyi paylaştılar. İkinci çocuk da ağabeyini öldürüp ülkenin başına geçti.
Sayfa 102Kitabı okudu
Uzun Hasan'ın gazabı
Bey'in oğlu Uğurlu Mehmed'in daha önce yazdığı mektupları Bey'e göstermediği için bu adamı tutukladılar. Önce sakalını tıraş ettiler, daha sonra öldürüleceği yere getirdiler. Adamı soydular. Etini kesmek için iki kancayı omuzlarına soktular. Aşağıya doğru adamı ittiler, ama adam hâlâ sağdı. Daha sonra iki saat içinde öldü.
Çinlilere neden Doğu Hristiyanları denir?
Hıtayların (Cathaini) pagan inancına sahip olduklarını düşünüyorum. Oradan gelen çağataylıların ve diğer yerlilerin Hristiyan olduklarını söylüyorlar. Onlara neden Hristiyan olduklarını düşündüklerini soruyorum. Bana, Hristiyan inancın da olduğu gibi kiliselere heykeller koyduklarını söylüyorlar.
1473 yılında İsfahan ve Akkoyunluların katliamı
Etrafı hendeklerle çevrili olan isfahan adlı şehre vardık. Çevresi 4 mil olup köyleride dikkate alırsak 10 mildir. Köyler, şehirdeki binalar kadar güzeldir. Nüfusu oldukça kalabalık olup aralarında zengin ailelerde vardır. Beylerinde fazla itaat etmiyorlar. 20 sene önce İran'ın beyi olan Cihan şah bu ülkeyi itaat ettirmek istemiş. Onun döneminde her şey yenilenmiş, halk isyan edince tahrip edilen yerler tekrar inşa edilmiş. O da İsfahan'a Ordu gönderip şehri yağmalamalarını, yakmalarını ve geri dönen her askerin kestiği başı yanında getirmesini emretmiş. Öyle ki bu sefere katılan kişilerden işittiğime göre askerlerin kestikleri başları yanlarında götürmeyi güçlere yetmemiş, şah'ın emrine yerine getirebilmek için başlarını kestikleri kadınların saçlarını tıraş etmişler ve onları götürmüşlerdi.
Reklam
Akkoyunlu uzun Hasan, bana düz saçlı olan çok güzel oyulmuş bir kadın başı şeklinde, Venedik gümüş sikkesi boyutunda bir şaheser verdi ve şöyle dedi: "Bak, bu Meryem mi?". Hayır, dedim. "peki, kimdir?" dedi. Onlara onun barbarlara ait bazı antik tanrıçaların, yani putperestlerin taptıkları figürler olduklarını söyledim. Bunu nasıl bildiğimi sordu. Çünkü bu işler İsa Mesih'in gidişinden önce yapıldı. Başımı biraz salladım ve artık bir şey söylemedim.
Yedikleri Ata tapan Tatarlar
Yılın belirli zamanlarında, kırsal bir alanda atların dört ayağını ve başını direklere bağlarlar. Bu yapıldıktan sonra yay ve oklarıyla gelip uygun bir mesafeden atın kalbine doğru atarlar ve at ölünceye kadar devam ederler. Sonra derilerini yüzerler ve tulumun içine etleri saklarlar. Kendi aralarında tören yaparlar ve sonra da yerler. Sonra da bu derisini samanla doldurup, bacaklarını düz bir şekilde sırrığa geçirirler. Son olarak büyük bir ağaçlık alana giderler ve plan yaparlar. Hayvanı ağacın üzerine koyup buna taparlar. Bizim kilisede mum dikmemiz gibi bu ağacın üstüne de kakım, sincap ve tilki kürkleri asarlar. Bu şekilde ağacın her tarafını değerli kürklerle kaplarlar.
Son söz
Elimden geldiğince sıralı bir şekilde, çeşitli olayları, gördüğüm yerleri yazıya döktüm. Bu eser 21 Aralık 1487 tarihinde, biz Hıristiyanların ve özellikle en parlak şehrimiz Venedik'in yerlilerinin daha çok bağlı olduğu gerçek Tanrı ve gerçek insan olan Rabbimiz İsa Mesih'e övgülerle tamamlandı. Venedik ahalisi, inancına yabancı ve kötü geleneklerle dolu barbar halklardan daha iyidir.
Sayfa 108Kitabı okudu
Türkler ve arabaları
Bu halk, iki tekerlekli ve bizim arabalarımıza göre daha yüksek olan pek çok araba ile göç ediyor. Arabalarını, kamışlardan yapılan hasırlarla örtüyorlar. Bazı arabaların üzerinde evler bulunuyor. Yani evler arabaların üzerinde taşınıyor.
Reklam
Bakü petrolü
Denizin bir kenarında Bakü (Bachu) adında bir şehir vardır. Deniz de ismini buradan almıştır. Bu şehrin yakınında bulunan bir dağdan siyah renkli bir yağ (alio negro) çıkar. Çok kötü kokuludur. Halk, bunu geceleri aydınlatmak amacıyla kullanır.
Derbend Geçidi
İskender tarafından inşa edilen Derbend şehrine vardık. Dağdan bir mil uzaklıkta bulunan şehir Hazar denizinin kenarında yer alır, üzerinde de bir kalesi vardır. Kalenin iki hisarı mevcuttur. Sağ taraftaki suya batmış ve duvarı suyun iki adım altında kalmıştır. Şehrin kapısı diğer kapıya kadar yarım mil genişliğindedir. Duvarları roma dönemine ait büyük taşlarla yapılmıştır. Bölgeyi bilen pek çok kişi burada Demir kapı demektedir. Şüphesiz bu adı veren kişi, bu toprağın Media'yı (İran) İskitya'dan (Kafkaslar) ayırdığını bilerek çok uygun bir isim vermiştir. Öyle ki İran'dan, Türkiye'den, Suriye'den ve diğer ülkelerden ayrılanlar iskitya'ya gitmek isterler. Bu ülkeye giriş yapmaları için Derbend'in bir kapısından girip diğer kapısından çıkmaları gerekir.
Çılgın Tatarlar
Bir gün meydandayken birkaç Tatar geldi ve yaklaşık üç mil uzaklıktaki bir koruda yüz Çerkez (Cercassi) atlının saklandıklarını söyledi. Bu haberi işittiğimde ok satan bir dükkânda idim. Semencina'dan gelen bir Tatar tüccar (un Tartaro merchadante) da vardı. Bunu duyduğunda ayağa kalktı ve şöyle dedi: "Neden onları yakalamaya gitmiyoruz? Kaç atlı var?". Ona cevap verdim; "Yüz". O da: "İyi, biz beş kişiyiz, siz kaç atlı hazırlayabilirsiniz?" dedi. Cevap vererek; "Kırk kişi" dedim. O da: "Çerkezler erkek değil fakat kadın gibidirler, hadi gidip onları yakalayalım" dedi. Bunun üzerine Bay Francesco'yu aramaya gittim ve ona bu adamın söylediklerini anlattım. Gülerek beni takip etti ve bana; "Sen bunu yapmak istiyor musun?" diye sordu. "Evet" dedim. Böylece atları alıp belirli adamlarımıza bizimle nehre gelmeleri için emir verdik. Çerkezlerin bir kısmı gölgede oturmuştu, bazıları da uyuyordu. Onlara saldırdık fakat yetişmeden önce kötü bir olay oldu. Bizim trompetçi, boruyu öttürmeye başlayınca Çerkezlerin çoğu kaçtılar. Mamafih kırk kişiyi öldürdük veya esir ettik. Ama Tatar tacir, kaçakları takip etmenin ve yakalamanın iyi olacağını söylüyordu. Kimse onun teklifini kabul etmeyince tek başına kaçakların peşinden koştu. Hepimiz bağırdık; "Geri dön! Geri dön!". Bir saat sonra geri döndü fakat bir kişiyi bile esir alamadığı için hayıflanıyordu. Bu bir deliliktir. Kaçaklar onu parça parça edebilirlerdi. Bunun için onu kınadığımızda bizi aşağılayarak güldü.
Göçebelerin yağmalayışı
Göçebeler, tuzlanmış balıkları yağmalıyorlardı. Göçebeler kamışları ve fıçıları da kırıyorlar, fıçı kırıklarıyla da kendi arabalarını süslüyorlardı. Ayrıca tuz öğütmede kullanılan değirmenin demir milini de yağma esnasında kırıyorlardı.
1473 yılında Mardin
Başka bir dağın tepesinde bulunan, köprüsü olan Mardin şehrine vardık. Bu şehre giriş yolu bir tanedir. O da dört adım genişliğinde taş basamaklı, bir mil kadar uzunluğu olan tek parça bir merdivendir. Bu merdivenin başında bir kapı ve şehre giden yol bulunur. Dağın çevresinde tatlı su vardır. Bu yüzden şehrin her yerinde çeşmeler görülür. Bu şehirde evlerin duvarlarından başka bir Sur bulunmaz. Uzunluğu bir milin üçte biri kadardır. İçinde üç yüz ev mevcut olup nispeten kalabalık nüfus vardır. Pamuklu kumaş dokunur ve bu şehirde Hasan bey'e (Akkoyunlu) aittir. Türkler (Turchi) ve Mağrip Arapları (Mori) buranın çok yüksek olduğunu yaşayan kişilerin kuşların uçabildiğini görmesinin imkansız olduğunu söylerler. Burada Hasan Bey'in kardeşi Cihangir Bey için yapılmış hastanede kaldım. Orada hastalara yemek veriyorlar. Eğer hasta meşhur bir kişi ise yerr bir her birinin değeri yüz dukadan fazla halılar seriliyor.
28 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.