Bir Ramazan gecesi, müslüman delikanlılarından birisi terâvih namazı kılınırken, bir ihtiyaç için evine gider. Yakında bulunan bir Dönme evinde Kur'ân-ı Kerim okunduğunu duyar. Ne olduğunu merak eder. Hemen bir arkadaş bulur. Evine döner ve bir merdiven alıp getirir. Arkadaşını aşağıda nöbetçi bırakıp, kendisi merdivenle o Dönme evinin penceresine tırmanır. Bir de ne görsün:
Evde on beşten fazla Dönme, kiminin kucağında kız, kiminde oğlan sarmaş dolaş yatmış keyf ediyorlar. İçlerinden birisi hâşâ Kur'an okuyor, bir diğeri de müezzinlik ediyor. Ortada da şarap ve rakı şişeleriyle, birçok kadeh duruyor... (Dönmeler, suyu, şarabı, kahveyi ve saireyi mutlaka kulplu bardak, kadeh
ve fincanla içerler.) Yatanlar da arada bir kalkıp, çakıştırıyorlar...
Delikanlı, bunları seyrederken, az sonra Dönmelerden biri onu görür. Bağırması üzerine, delikanlıyı tutmak için hepsi birden sokağa fırlarlar. Delikanlı ise merdiveni bırakır, çarşıya doğru kaçar. Arkadaşı, gürültü başlar başlamaz, firar ettiği için onu bulamazlar. Fakat delikanlının peşini bırakmazlar. Sonunda Hamza Bey Camii civarında ona yetişirler. Ancak orası kalabalık bir yer olduğundan bir şey yapamazlarsa da delikanlıyı tanırlar.
Dönmeler, ertesi gün bu delikanlıyı bir mağazaya çağırırlar. Bu sırrı kimseye söylememesini rica ederek, kendisine o mağazadan, ömür boyu ayda üç yüz kuruş maaş vereceklerini söylerler.
Bu delikanlı, şu risâlemizi yazdığımız tarihte [1879] hayatta olduğundan, va'ad edilen üç yüz kuruşu her ay o mağazadan almakta olduğunu, akrabasından ciltçi Hafız Abdülkadir Efendi tasdik eyledi.