Hayatımız göründüğü kadar basit değil ama anlaşılmaz gibi de değil öyle çoğunu unuttuk belki şimdiden belki bitti birtakım bekleyişler umutlar da bitti bir zaman,sevgiler de ama unutmayalım zulüm de biter hayatımızda
Zulmün bir engerek yılanı gibi
Ağulayarak acılaştırdığı hayat
Her sabah harmanisini güneşe asıp
Göğsünü bir ana gibi verdi dünyaya
Ve biz her sabah her akşam onun
Biberli okşayışlarıyla yatırıldık
Solgun kundağına umudun
Sevda da çölleşebilir yaşanmazsa
kandilsiz bir leyla olur sonunda
ki bu yüzden
bir masaldır mecnun
kavga kaçağı, korkak feodal
aşkında direnemeyen
tek düşmüş bir bedevi
Sevdadır
mekanı yoktur onun
güllerle öpüşür sularla aydınlanır
ki kararabilir
düşerse hüznün toprağına
kurumuş bir yaprak gibi sallanır
çürümüş dallarında umutsuzluğun
Zulüm, yaralı bir hayvan gibi çığlık atarak sokuldu barikatlara. Ama söküp atamadı grevcileri yerlerinden. Bir yanda cellatlar, diğer yanda sevda... Anladım ki zulüm, son demlerini yaşıyor artık. Bu yüzden geceye doğru daha saldırgan, daha yırtıcıydı. Ne ki, cellatları mutlaka yenecek, zulmün de defterini dürecektir sevda. Ama bu gece kanlar içindeydi umut, kanlar içindeydi ekmek, kanlar içindeydi sevda. Ne varsa sevdadan yana bu gece dünyada, hepsi birden haykırdılar: "Kahrolsun zulüm. "
Hasretse
canımıza düşmüş bir kordu bizim
yakıp dağlamaktaydı yüreklerimizi
ağulu diş izlerini taşıyordu hasret
ve bir de
yarıda kalan gülümseyişlerin
hazin hikayesini
Ve
derim ki
emperyalizme, faşizme
şovenizme sıkılan bir mermi olabilmişse şiirim
geriletmişse acıyı ve zulmü
yırtılıp atılıyorsa küçük burjuva ellerde
şiirimin verilmiş hesabıdır bu.