¶¶
Umut'a Tezgâh Kurmak (2/2)
Orta 1'de küçük bir kızdım. Ölümüne dek hep kollamıştır Ali Fuat hoca beni. --Düşündükçe daha çok anladım: Belli bir eğitim düzeni içinde yetişmediğimizden, hep böyle birileri girdi yaşamımıza. Okuma, öğrenme yolları açtı bize, kendince. Peki ne okuduk, ne öğrendik! İşte Hocanım'a hep bunu anlatmaya çalıştım başlangıçta. <<Öğretmenin asıl çilesi budur Hocanım,>> derdim. Onun Batı'da eğitilmiş düzenli kafası pek anlayamazdı. Hay Allah! Bize doğru dürüst Atatürk ilkelerini bile öğretmediler. Biz öyle bir kavram kargaşası içinde yetiştik ki, bir dünya görüşü edinmek şöyle dursun, ona giden eğitim yollarını bile bulamadık. Bir düşün serüvenimiz bile olmadı. Yalapşap bir şeyler öğrendik. Bu öğrendiklerimizle kişisel bunalımlarımızı bile çözemedik. Hep bunaldık. Ben üstelik öğrenme acısı yanısıra, öğretemememenin de derdini çektim. Derttir dert! Öğrenmeye sıvandığımda --Hocanım böyle der-- geç kalmıştım.
¶¶
1976, Boğaz
¶¶
Din demek insanları sevmek demek. İnsanları sevmek demek, hileci olmamak, sevmenin tüm kurallarını yerine getirmek demek. Geri yanı vız gelir bana.
¶¶
¶¶
Umut'a Tezgâh Kurmak (3/3)
Bu eğitim çıkmazında, bu düzensizliğin, bilgisizliğin içinde tek başına arandım kendimi. Amacım hep iyi öğretmen olmak değil miydi. Onu da az mı aradım. Sonuç: Tam Yirmi dört öğrencim tutuklandı çantalarında, dolaplarında bulunan yayınlardan ötürü. Allah kahretsin! Peki kusur neredeydi? Allah kahretsin! Yorgunum ben. Dün gece hiç uyumadık otobüste. Sinirlerim hemen bozuluyor işte. Yıldırıyor beni. Gene yüzüm seyiriyor.
¶¶
1976, Boğaz
¶¶
"Nasıl olayım. Bildiğin gibi. Çarşıya uğradım. Vallahi rezillik. Ne olacak bu bizim halimiz! Yaşanacak gibi değil. Dünkü durumu biliyorsun. Bakarsın kalkar bu akşam geliverirler. Rezil olmayalım bari. Kızım, göze görünen bir kilo et, yarım kilo kıyma. Dünyanın parası, ortada bir şey yok..." "Öyle..." dedi komşusu. "Na işte, balık aldım ben de. Bi tabak bişey oldu. Dünyanın parası dediğin gibi." "File bile dolmadı. Parayı bozdurmaya korkuyor insan. Bozdurdun mu..." "Öyle öyle..." dedi gene komşu. Gözleri yeşil yeşil onun. Kahverengi kalemle, yüzünün çizgilerini aşağı sarkıtarak kuyruklar çekmiş uçlarına. Ama, yakıştırıyor kendine. Süslü kadının güveni içinde, gülügülüveriyor. "Bozdurdun mu gidiyor. Eskiden..." "Yok canım, eskiyi hiç karıştırma ya, daha altı ay öncesi bile..."
¶¶
¶¶
Umut'a Tezgâh Kurmak
<<Yaşamak nedir?>> diye düşünür. <<Nedir yaşamak? Nedir bu işin anlamı?>> Dudaklarını sımsıkı bastırır sinir içinde. Öfkesi kabarmaya başlar: <<Ben bunun, bu çocuğum yaşındaki herifin tutsağı mıyım. Paramla pulumla... Ne derdi, yavrum kuzum Nâlân'ım benim: İnsan insanın tutsağı değildir anne, insanca yaşamak, dünyanın nimetlerinden faydalanmak, güzelliklerinin tadını çıkarmak hepimizin hakkı anacım. Bu herif ahlâksız. Bu herif üçkağıtçı, işbirlikçi. Bu herif valla birgün hepimizi satar. Bak söyleyeyim sana, bunun eline fırsat verme. Tapuları falan sakın! Vekâletname falan hiç! Aman anacım, gözünü seveyim, derdi. Demez miydi...
¶¶
¶¶
Marangozdur Adı Ahmet Ustadır
Bataklık bu Hüssam Bey sokağı. Ben bataklıkta bir Ahmet ustayım. Grev nedir bilmem allahıma şükür. Sendika bilmem. Bir dükkânım var benim çarşıda. Köşe başında. Yadigâr ustamdan. Ustam mı? Ustam ünlü şanlı Aliş ustaydı. Allah rahmet eylesin, yattığı yer nur olsun. Bağırırdı bayırın altından karısına: <<A ve kakulânım, açasın kapıyı, gelmiştir Aliş ustan!>> Aldı beni yanına. Vurdu testereyi, vurdu zımparayı, tornaladı, cilaladı adam etti. İki de tokadı var yanağımda, okkalı. <<Al,>> dedi, <<Nazlı kızımı da nikâhladım sana.>> Göçtüler gittiler. Kaldı köşebaşındaki kapısı aşı boya dükkân bana. Sanayi çarşısı batsın, benim dükkân batmaz. Neden batmaz, çünkü helâl maldır. Duvalıdır.
Rakı makı içerim diye beni dinsiz mi belledin abi? Yorgunum içerim, severim içerim. Aliş ustam da içerdi. Hemen her akşam. Allah benim yüreğimin başında.
Din demek insanları sevmek demek. İnsanları sevmek demek, hileci olmamak, sevmenin tüm kurallarını yerine getirmek demek. Geri yanı vız gelir bana.
1978 Boğaz
¶¶
¶¶
Umut'a Tezgâh Kurmak (1/3)
Çocukluğumdan beri sezmedim mi çevremdeki eğitim, öğrenim dağınıklığını, düzensizliğini? Çelişkiler içinde bunalmadım mı? Sorularım hep yanıtsız kalırdı. Edebiyatçı, ağzında çatlata çatlata: 'Şekspir' derdi. 'Bir dahi! Okuyun. Jan Jak Ruso! Hayranımdır. Okuyun... Tevfik Fikret der ki...' Okurdum heyecanla. Ama hiç anlamazdım. Kafam büsbütün karışırdı. Kendime bir türlü bir değerler düzeni kuramazdım. (1/3)
¶¶