Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dünya Savaş Tarihi

Christon I. Archer

Dünya Savaş Tarihi Sözleri ve Alıntıları

Dünya Savaş Tarihi sözleri ve alıntılarını, Dünya Savaş Tarihi kitap alıntılarını, Dünya Savaş Tarihi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Batılı bir gözlemci, Moğol ordusundaki cezaları şöyle anlatmıştır: “Savaşa girdiklerinde, on kişilik bir gruptan kaçan olursa, grubun tümü öldürülürdü. Eğer on kişinin tamamı kaçarsa, onların bağlı olduğu yüz kişilik grup, diğerleri kaçmamış olsa da, idam edilirdi. Tüm ordunun geri çekildiği durumlar haricinde, kaçanlar derhal öldürülürdü. On kişilik gruptan esir düşen olursa, bu sefer de onları kurtarmadıkları için grubun kalanı idam edilirdi.”
Sayfa 166 - Say
Aynı zamanda Büyük'tü.
İskender ayyaş, megaloman -kendini Tanrı’nın oğlu zannederdi; Achilles’in izinden giderek, sandığından daha büyük olan dünyayı fethetmeye kalkışmıştı- ve büyük bir stratejistti.
Reklam
Ekonomik Savaş
Müttefikler, Atlantik Savaşı’nı etkisiz ama çok şişman oldukları için kazanmışlardı; Almanlar ise, Almanya Savaşı’nı şişman ve çok etkisiz oldukları için kaybetmişlerdi.
Sayfa 491Kitabı okudu
General Alfred von Schlieffen (genelkurmay başkanı, 1891-1905) ise bunun tam tersini düşünüyordu*. Ona göre, savaşlar masa başından idare edilmeliydi. Prusya sofuluğunun ürünü sert mizaçlı bir insan olan Schlieffen, döneminin en tanınmış ve aykırı stratejistiydi. Söylendiğine göre, baharda emir subayı kendisine Pregal Vadisi’nin güzelliğini gösterdiğinde şöyle demişti: “Önemsiz bir engel!” *General Helmuth von Moltke: “Savaş masa başından idare edilmez.”
Sayfa 383Kitabı okudu
A.k.a Demirbaş Karl
İsveç ordusu, 28 Haziran 1709’da Harkov yakınlarında Poltava Savaşı’nda büyük bir bozguna uğradı. XII. Charles ve ordusundan geriye kalanlar güneye kaçarak Türklere sığındı.
Sayfa 294Kitabı okudu
Mertliğin bozulduğu ilk savaş hangisi acaba? :)
Sparta kralı Archidamos, ilk kez bir mancınık gördüğünde, “Herekles adına! Artık mertliğin anlamı kalmadı!” demişti.
Reklam
Kısaca Feodal Sistem
Sekizinci yüzyılda Charles (Çekiç) Martel'le birlikte, Franklar-tarih sahnesine ilk kez dördüncü yüzyılda Maaş (Meuse) ve Scheldt nehirleri arasında çıkan ve ardından Orta ve Batı Avrupa’nın büyük bir kısmını işgal eden bir grup Cermen kabilesi-, askeri bir düzen olan feodal sistemi geliştirdiler. Kral; soylu şövalyelere (comitatus) at, zırh, mızrak, kılıç, kalkan gibi ihtiyaçlarını satın alabilmeleri ve askeri eğitim ve turnuva düzenleyebilmek üzere gerekli masrafları karşılayabilmeleri için, kraliyet topraklarından belli ölçüde arazi bağışlardı. Şövalyeler de, krala bağlılık yemini eder, vasalı ve savaşçısı olarak hizmet ederlerdi -hizmet süresi genelde yılda 40 gündü. Feodalizm denince akla il gelenler, güçlü şatolar ve atlı şövalyelerdir. Fakir kişiler serf olurdu ve bunlar, askere nadiren alınırdı.
Sayfa 137Kitabı okudu
1640’larda kimi tüfekçiler, bıçaklarının kabzalarını namluya sokarak kargı benzeri bir silah yapabileceklerini fark ettiler. Bunu, 1680’lerde icat edilen yuvarlak süngü ve 1690’larda icat edilen ve tüfeğin ateşine engel olmayan soket süngü takip etti. Daha hafif olan çakmaklı tüfekler, süngü takmak için çok daha uygundu ve dolayısıyla 1670’lerden itibaren kargılar kullanımdan kalkmaya başladı.
Sayfa 263Kitabı okudu
Carl von Clausewitz’in, operasyonel savaş sanatının (yani farklı askeri birimlerin bir arada en etkili şekilde kullanılması) gerçek üstadı olarak kabul ettiği Napoleon Bonaparte’ın yükselişi herkesi şaşırtacak bir hızda gerçekleşmişti -27 yaşında ordu komutanı, 30 yaşında Fransa yöneticisi ve 35 yaşında imparator olmuştu. Napoleon savaşlarına ilişkin çalışmaların önde gelen isimlerinden David Chandler, savaş alanındaki Napoleon’u şöyle tarif etmiş- tir: “muhteşem bir hayal gücü (planların ifası ve beklenmedik durumlara tepki gösterilmesi), gelişmiş bir altıncı his (düşmanın niyetini önceden sezebilme), sarsılmaz bir irade (neyle karşılaşırsa karşılaşsın hedefine doğru yılmadan ilerleme) ve sağlam bir kişilik (ana amacına doğru ilerlerken ortaya çıkabilecek küçük sorunların onu yolundan çevirmesine asla izin vermemesi).”
Sayfa 339Kitabı okudu
WWII
Birleşik Devletler ve Japonya’nın endüstriyel güçleri arasındaki eşitsizlik, Pasifik Savaşı’nın sonucunu belirleyen temel etkendi. Pearl Harbor saldırısının mimarı Amiral Yamamoto, ülke yöneticilerini şöyle uyarmıştı: “Teksas’taki otomobil fabrikalarını ve petrol yataklarını gören herkes, Japonya’nın Birleşik Devletler’le savaşamayacak güçte olduğunu anlar. Eğer savaşa girersek, size 6 ay çok iyi savaşacağımızı garanti ederim, ama daha sonra ne olacağına dair hiçbir garanti veremem.”
Sayfa 463Kitabı okudu
Reklam
Bir zamanlar...
Akdeniz’de on altıncı yüzyıl deniz savaşları İtalya, İspanya ve Avusturya’yı kontrol eden Habsburglar ile Osmanlı Türkleri arasında cereyan eden kara savaşlarına paralel olarak seyretti. Türkler, 1453 yılında Konstantinopolis’in düşmesinin ardından, Venedik donanmalarına saldırıp, Batı’ya yapacakları saldırılarda kendileri için üs görevi görecek adaları ele geçirmeye başladılar. Gedik Ahmet Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, 1480 yılında Güney İtalya’ya saldırdı ve Otranto’yu ele geçirdi; bu durum, tüm Hıristiyan dünyasını ayağa kaldırdı. Bu saldırılar bir süreliğine dursa da, Osmanlılar, 1488’de Malta’ya saldırarak Türkleri Kuzey Afrika’ya taşıyacak yeni dönemin ilk işaretini verdi. Balkanlar’da ilerleyen Sultan Süleyman, Belgrad (1521) ve Rodos’u (1522-23) ele geçirdi ve Osmanlı kuvvetleri, Macaristan’a saldırıp (1526) Viyana’yı kuşattı (1529).
Sayfa 235Kitabı okudu
1768 yılında kıdemli bir Türk subayı şöyle yakınıyordu: “Paşalar Anadolu’daki hırsız ve evsizleri asker diye topluyor, sonra da onlarla uğraşmak zorunda kalıyorlar. Bu askerler geldikleri her köyde ya da köprü geçişinde maaş ve ikramiye istiyordu ve bu, geleneğe tamamen aykırıydı.” Türk komuta kademesi siyasi entrikaların oyuncağı olmuştu. 1768-1774 yılları arasındaki savaşın başlarında, alakasız bir sivil, cephe komutanlığına atanmıştı. Mehmet Emin generallerine şunu sormuştu: “Tuna’yı geçince hangi yöne gideceğiz... Ben bu bölgeyi bilmem ve hayatımda da hiç sefere çıkmadım. Bu meselelerden pek haberim yoktur.”
Sayfa 396Kitabı okudu
Dördüncü yüzyıl yazarı Ammianus’a göre, Hunlar: ... aniden küçük gruplara bölünür [her biri ayrı bir kabile] ve saldırırlardı, dağınık düzende her an her yönden saldırıp hasımlarını yok ederlerdi; olağanüstü şekilde hızlı olduklarından, bir mevziye ya da kampa saldırdıklarında gereken tedbiri almaya zaman olmazdı. Bu yüzden hiç düşünmeden, onlara savaşçıların en korkuncu diyebilirim. Uzak mesafeden, keskin kemik uçlu oklarla saldırırlar [atlı okçu]... ardından açılan gediklerden hücum edip yaşamlarını hiçe sayarak ellerinde kılıç düşmana dalarlar. Kement kullanarak hasımlarını hareketsiz hale getirir ve kaçmalarını ve savaşmalarını engellerler.
Sayfa 106Kitabı okudu
Kraliyet Donanması’na bağlı Kaptan Augustus Hervey’nin anlattığına göre, Cadiz’de bir İspanyol fi­losu, Prens Don Carlos ve emrindeki kuvvetleri İtalya’daki Parma ve Piacenza dukalıklarına taşımak için hazırlanıyordu. Hayatlarında ilk kez böylesine gemiler gören acemi denizcilerin ise hangi ipi çekmeleri gerektiğinden haberleri bile yoktu. Subaylar, gemicilerin işlerini yapabilmelerini sağlamak için iplere oyun kartları bağladılar ve onlara şöyle emirler verdiler: “maça asını gevşet, kupa papazını çek.”
Sayfa 327 - Abartı olabilir. :)Kitabı okudu
Babür, hem savaşın tüm yönlerini kavrayan hem de bireylerin sorunlarıyla ilgilenen bir komutandı. Bunun sonucu olarak da, tüm Kuzey Hindistan’ı fethetmişti. Onun kadar yetenekli olmayan oğlu Humayan, Afgan Şer Şah karşısında iki savaş kaybetti. Ama onun yerine geçecek olan Ekber (1556- 1605), belki de gelmiş geçmiş en büyük Babür imparatoruydu.
Sayfa 175Kitabı okudu
1.175 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.