Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.24
Durgun Don - Cilt 2
Mihail ŞolohovEn Beğenilen Durgun Don - Cilt 2 Yorumları ve İncelemeleri
En Beğenilen Durgun Don - Cilt 2 sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Durgun Don - Cilt 2 kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Her ne kadar okuyanlar arasında ikinci kitap ilkine göre daha sıkıcı, durgun gelmiş olsa sa ben ikinci kitabı daha bir severek okudum. Ağırlık olarak savaştan bahşedilmiş bu kitapta. Bir çırpıda okutuyor kendini. Sayfalar kayıp giderken elinizin altında hiç farkında olmuyorsunuz bile ne ara o kadar şok okuduğunuzun. 2. Ciltte Rusya savaştan çekilmiş, çar devrilmiş ve ülkede iç karışıklıkların başladığı karmaşık bir durum bekliyor bizi okurken. “Kardeşi kardeşe kırdırmak” cümlesini çok güzel işliyor şolohov ikinci kitabında. Kan kokusu, ölümün korkusu, kardeşin aynı kandan candan olanların birbirini öldürmesi, buna karşı koyması öyle güzel işlenmiş ki adeta insan okurken orda onlarla birlikte gibi hissediyor. Hapsoluyorsunuz kitabın içine resmen okurken. Bir başyapıt. Ölmeden önde mutlaka okunması gereken eserlerden.
Ve Ölüm Severdi İnsan...
İnsan hırsları ve çıkarları için hem diğer canlılara hem de kendi türüne ölüm saçıp gelmiştir çağlar öncesinden. Habil o ıssızlık günlerinde bile kardeşi Kabil'i öldürmüştür der kutsal kitaplar. Kim bilir kaç beden ,zamanın o ağır ağır dönen çarkı içinde belki bir kelebeğinki kadar ömür sürmeden, toprağa düş(ürül)müştür en güzel günlerinde.
#okudumbitti
#MihailŞolohov
#DurgunDonCilt2
#382Sayfa
#EylülAyı4cüKitap
"Ve bir çocuğu öptüğü zaman onun duru, masum gözlerinin içine bakmadığının farkındaydı. Nişanlarıyla madalyalarını ne pahasına kazandığını biliyordu o."
Kitabın ikinci cildinde kendimizi cephede buluyoruz. İlk kitapta yaşamlarıyla artık tanıdık olduğumuz karakterlerle savaş alanında buluşuyoruz. Bu kitabı okumak bana inanılmaz keyif veriyor. Bir zamanlar sendika örgütlenmesinde hayatın tüm gerçekliklerini gözümüze sokan tüm o toplantılarda konuştuklarımızı tekrar tekrar yaşar gibiyim.
Şimdi diyeceksiniz ki ne alaka. Sizinki bir işyeri örgütlenmesi , onlar ise savaştalar, aynı şey mi? Hem de o kadar aynı ki. Emek ile sermayenin çatışması. Henüz ikinci cildi okumama rağmen hissettiğim şu ki bu eser daha şimdiden enlerim arasındaki yerini aldı bile. Neyse dönelim kitabımıza.
Durgun Don hayata dair her duyguyu bulabileceğiniz bir eser. Kimi zaman karaktere aşırı derecede kızıp 'hakettiğini buldun. Başkasına yapılmasını istemediğin şeyi sende başkasına yapmayacaksın. Bak şimdi aynı şeyi yaşıyorsun' derken buldum kendimi. Kimi zamanda ' hatalar insanlar için. Kim kusursuz olduğunu iddaa edebilir ki' derken. Bir annenin cepheden dönecek umuduyla yol gözlemesi, bir eşin acaba kocamda öldü mü endişesi.. Kazak süvarilerinin kendi iç hesaplaşmaları ve düğümü çözecek en önemli soru" Gerçek düşman kim?" bakalım üçüncü kitapta cevapları bulabilecek miyiz?
Rus edebiyatının başyapıtlarından kabul edilen ve yazarına Nobel ödülünü getiren Durgun Don’un ikinci kitabını da bitirdik. İçimden sürekli fantastik kitaplar okuyup şu sıkıcı günleri, masalsı diyarlarda eğlenceli hale getirmek varken Ekim Devrimi’nde ve sonrasında yeni kurulan Sovyetler Birliği’nin iç savaş koşullarında ne işin var demek geçse de, o dönemi Mihail Şolohov’dan okumak ve eski Rusya’nın çöküşüne tanıklık etmek sözcüklerle ifade edilemez.
İkinci Cilt; uzun zamandır savaşmanın verdiği bitkinlikle evlerini özleyen Don Kazakları’nın yeni kurulmakta olan düzene anlam verme çabaları üzerine kurulu. Bolşevikler ellerindeki az miktardaki topraklarını alıp işçilere mi verecekler? Beyaz Ruslar’dan ayrı özerk bir yapı mümkün mü? Kızıl Muhafızlar ve Çara sadık ordular arasında kalan Kazaklar seçim yapmak durumundalar. Nitelim hiçbir zaman devrimler kansız olmadı. Aynı cephede, düşmana karşı omuz omuza savaşmış olanlar bile gün gelir infaz edilen arkadaşının üzerine toprak atabilir.
“Mücadeleli, dertli yıllarda
Kardeşler, kardeşlerinizi yargılamayın.”
.
Gayet güzel bir kitap akıcı bir dille yazılmış okunması gereken setlerden biri ikinci Kitap ilk kitaptan daha sürükleyici okumak isteyenler gözü kapalı bir biçimde bu seti alabilirler
#okudukbitti
#DurgunDon2.cilt
"Tanrı bizi dostlarımızdan korusun, düşmanlarımızın hakkından nasıl olsa geliriz. "
Birinci dünya savaşı,
Bolsevik ihtilali ,
Yeniden can bulmaya çalışan Rusya ...
Kitabın 2. Cildinde savaş ve savaşın ardındaki psikoloji anlatılmış.
Birbirine düşman ettirilen kardeşler, karşı karşıya getirilen komşular, köylüler...
Tepenin ardından her an gelecek olan birileri ve bu birilerinin iyi mi kötü mü olduğu bilinmeyip öyle çaresizce öleceğiz korkusuyla yasamaya çalışmak...
Süngülenenler,
Kurşuna dizilenler ,
Astırılanlar,
Bir çukura bırakılıp gidilen cesetler ,
Açlık ve çaresizlik,
Kocalarını bekleyen kadınlar, oğullarını bekleyen anne ve babalar ...
Savaşın soğuk yüzü içimize işliyor resmen
Kimin ne olduğunun bilinmediği, herkesin çıkarını gözettiği, köylüyü, alt tabakayı, asıl kan dökeni, güçlü olanın düşünmedigi savaş, iç savaş, devrim!
Her haliyle oldukça başarılıydı benim için.
Dönemin Sovyet Rusya’nın kurulmadan önceki olan olayları betimleyerek akıcı bir dille romanlaştırırmış eserin 2. Cildi baya akıcı bir savaşla devam ediyor... Kazaklar Kızıl Şövalyeler yüzünden ne kadar da gözleri dönmüş olsa da Kızıl şövalyelere karşı çetin savaşı çok heyecanlıydı. Dengeler tekrar değişiyor.. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Sonuçta onlarda ne kadar acı yaşadığını okusak da. Her şeyin bir bedeli vardır.Ve çok büyük dramaları okuyorsunuz.. İnsanı derinden derine düşüncelere sürüklüyor.... Adım adım Sovyet Rusya’nın kuruluşu hissediliyor...Dönem gerçekten çok zorlu ve acıların telafisi olmadığı gibi. Geri dönüş olmayan yolların yaşanacak bedeli anlatılıyor...
“Eskiden Ataman Alayında askerliğini bitiren Kazakları evlerine gönderirken donatırlarmış. Kazaklar sandıklarını, atlarını, eşyalarını trene yüklermiş. Tren yola çıkar, tam Voronej’e gelince, hattın Don’u ilk geçtiği yerde, makinist ağırlaştırırmış treni... Tren köprüye varır varmaz... Vay babam vay! Görülecek şey! Kazaklar hepten çılgına dönermiş: ‘Don! Don! Durgun Don! Babamız, Don’umuz! Hurra!’ Ve pencerelerden dışarıya, köprünün üstünden suya kasketler, eski gömlekler, pantolonlar, mintanlar, daha Allah bilir neler uçarmış! Askerden dönüşleri şerefine Don’a hediyeler verirlermiş. Bazen öyle olurmuş ki, suya baktığında, Ataman Alayının mavi kasketlerini kuğular ya da çiçekler gibi yüzer görürmüşsün... Çok eski bir görenekmiş bu.”
Durgun Don serisinin ikinci kitabı da ilk cilt gibi oldukça akıcı, ilk kitaptan farklı olarak bu cilt tamamen savaş dönemine ayrılmış olsa da sıkılmadan ilgiyle okunan bir kitap.
Durgun Don’un ikinci cildi, ilk kitabın kaldığı yerden, yani 1. Dünya savaşında Rusya’nın Almanya ile savaşı ve Kazakların da bu savaştaki durumlarını anlatarak devam ediyor. Savaşın askerler ve halk üzerindeki etkisini betimlemeleriyle birlikte oldukça etkili anlatıyor yazar. Daha sonra Rusya’nın savaştan çekilmesi, çarlık rejiminin yıkılması, General Kornilov’un darbe girişimi ve Bolşevik ihtilali, Ekim devrimi ile Lenin’in iktidara gelişi konu ediliyor. Özellikle kitabın bu kısımları hem ilgi çekici anlatımı hem de tarihe ışık tutması açısından etkilenerek ve ilgiyle okuduğum kısımlar oldu. Devrim esnasında Kazak halkının rolü, savaşta birlikte çarpışırken iç savaşa sürüklenmenin ardından askerlerin birbirinden nasıl ayrılarak birbirleriyle savaşmaya başladığı, tabiri caizse çeşitli yönlendirmelerle kardeşin kardeşe düşman edildiği, Kazakların iç savaşta nerede duracakları konusundaki kararsızlıkları ve bir yandan da bağımsızlık arzuları çok güzel bir kurgu içerisinde anlatılıyor. Üçüncü cildi okumayı da sabırsızlıkla bekliyorum.