Newton'ın doğanın işleyiş yasalarını ortaya koymasıyla birlikte, bilime ve doğaya dair her şeye muktedir olduğumuza yönelik inancımızı çürüten, Yeni Dünya'nın keşfinin zihinlere serptiği ve asırlar içinde büyüyüp serpilen cehalet duygusuydu. Yepyeni toprakların keşfinin heyecanından öte, Yeni Dünya bize, çevremiz hakkında hâlâ fazla cahil ve bilgisiz olduğumuzu gösterdi; bilimsel perspektifte yeni kapılar açtı, silkelenip bilgisizliğimizi kabul etmemiz ve daha fazlasını öğrenmek için çabalamamız adına bir mihenk taşıydı. Sonrasında da, insanlık tarihiyle kıyaslandığında bir su damlası kadar yer kaplayacak beş yüzyıl gibi bir süre içerisinde, 39 ışık yılı uzakta yaşamı destekleyecek olası yeni dünyaları keşfedebilen bir vizyona ve teknolojiye eriştik. Fakat bugünkü global toplum düzenimize baktığımızda, birbirimize yaptığımız ayrımcılıklardan, hayvanlara ve çevreye verdiğimiz zararlara kadar, kendimizi belki de varoluşumuzdan bu yana en doğaya-ait-olmayan ve otoriter efendi pozisyonunda konumlandırıyoruz. Bilim dâhil, inşâ ettiğimiz tüm ideolojik yapılar, insanoğlunun özel ve üstün tür olduğundan temelleniyor ve perspektifimizi, yukarıdan bakan göz olarak yanlış bir açıya yerleştiriyoruz.