Bense kendini öğüten yaşlı bir değirmen
Gibi sokuluyorum hayata. Güneşin doğduğu
Yok, sığındığım o yaşlı
Ve kederli odaya...Yağmurlar
Yağıyor, rüzgar esiyor esir
Oluyorum sırtımda taşıdığım siyah
Gözlü o korkunç ejderhaya. Sesimin
Sonundayım sanki...Bir nefeslik ömrüm var
Gibi bakıyorum eşyayla aramda soğuyan
Hırçın dalgalara. Bir nefeslik ömrüm
Kadar şaşkın ve sıkıcıyım. İsmime
De yabancıyım üstelik bir yengeç gibi kapıldıkça ağıma...Dağım titrek ve engebeli. Hiçbir koyağa varamadı
Topuklarım. Yetîmim kendi seçtiğim sözcüklerde de. Nedense gölgemi örtmüyor bir kanguru gibi içine tıkıştığım bu cansız gövde. Ve uzağım, çok uzak en uzağımdaki
Mesafelere bile. Kimse aramasın beni diyedir hayata ramak kala
Tutulduğum bu hummâ ve uluma..
Ah, rûhumun yedeği yok!
Konuşsam: Bütün sözler
Bir aldanış ve kayboluş aslında!...
Ben böyle gece görmedim, ne türlü seni düşündüm. İnceldim ne kadar bilemezsin, ne türlü yoruldum. Ateşler yaktım kıyında, öyle yalnızdım. Bir sıkıntı çağında esmerliğinde karşılandım. Sevindim ne kadar bilemezsin ne türlü denizlere boğuldum...