Dünyada birbiriyle hiç iletişimi olmayan birçok kültürün, çareyi ve umudu havaya, gücü ve kederi toprağa, saflığı ve şifayı suya yöneltmesi tesadüf olamaz elbette. Ayrıca bir de ateş var ki tutku ve cehennem, ışık ve güneş de onda gizli...
Çünkü iyilik vardır. Çünkü canlar bize süslü yalanlarla dayattıkları gibi rekabet değil, dayanışma için yeryüzüne gelmişlerdir. Çünkü canların devamı birbirlerine yardım etmelerine bağlıdır. Bu münasebetle canların iyiliği için çalışanı, Gökler; Topraklar, Ormanlar, Sular ve Ateş korur.
Hayat, büyük aşklar, büyük zaferler ve büyük
acılar değildir zaten. Hayat tuhaf ve ışık hızında çakıp giden ayrıntılarda sakladığımız hasret ve kırgınlıklarımızla yüklü bir bohça, bir sırt çantasıdır, içinde rüyalarımıza senaryo olacağını
bilmeden biriktirdiğimiz hayallerimiz ve arzularımız...
Bir insan kaç yaşına gelirse gelsin, babasının ağladığı an sarsılır, yerin dibine batar. İster iyi, ister kötü, ister uzak, ister yakın olsunlar; babalar ağladığında çocuklarının bütün dengesi sarsılır.