Bilindiği gibi, zamanın yasalarına bağlıdır şiir. Okunmaktan çok
işitilmek için vardır. Var olmalıdır. Şiirde ahenk, sözcüklerin içine yerleştiği boş biçimleri belirtir. Yön verir onlara. Uyarlık — sözcüklerle ritm arasındaki uygunluk ya da uygunsuzluk — ahengi yaratır ve dikkati oraya çeker. Durmayan bir akış, şairle birlikte dinleyiciyi de alıp götürür sonunda.
Okumasını bilmeyen kimselere bir bakın, göreceksiniz ki, hareketin nereye varacağını kestiremediklerinden dolayı tasvirler onlara soğuk gelecek; ayrıca, tasvirleri iyice izlemediklerinden dolayı da hikâyedeki hareket çıplak görünecektir.
Her nesir yapısı öncelikle düşünceye dayanır, düşünceyle örülür. Hareketli imgeler bu merkezin çevresinde toplanır. Düşüncenin burada maddeyi ve gövdeyi meydana getirdiği ileri sürülebilir. Okurun buradaki direnmesi yakalanamayan soyut formülleri düşüncelerle kavramaya çalışmasından gelir. Balzac’la Stendhal bunu iyi anlamışlardır, Alençon ya da Varrieres gibi şehirleri hiçbir coğrafyacının beceremeyeceği şekilde tasvir etmişlerdir.