Aslında fark şu ki, Bilinçsiz fikirler ile bağlantıların Bilinçli'ye getirilmeden önce oluşturulması gerekirken, kendileri doğrudan iletilen duygularla, bu gerçekleşmez. Başka bir deyişle: Bilinçli ve Bilinç Öncesi arasında ki ayrımın, duyguların söz konusu olduğu yerde hiçbir anlamı yoktur. Burada ki Bilinç Öncesi düşer ve duygular ya bilinçli yada bilinçsizdir. Kelime sunumlarına bağlı olsalar bile, bilinçlenmeleri bu durumdan kaynaklanmamakta, ancak çok doğrudan olmaktadırlar.
Çoğu zaman bir binici, atından ayrılmak istemiyorsa, onu gitmek istediği yere yönlendirmek zorundadır; aynı şekilde ego, kimliğin iradesini kendi iradesiymiş gibi eyleme dönüştürme alışkanlığındadır.
Eğer üstünlük kazanılırsa ve çok sayıda, aşırı derecede güçlü ve birbirleriyle uyumsuz hale gelirse, patolojik bir sonuç çok uzak olmayacaktır. Dirençlerle birbirinden ayrılan farklı özdeşleşmelerin sonucu olarak, egonun bozulmasına neden olabilir. Belki de 'çoklu kişilik' olarak tanımlanan vakaların sırrı, farklı kimliklerin sırayla bilinci ele geçirmesidir. İşler bu kadar ileri gitmediğinde bile, geriye egonun ayrıldığı çeşitli özdeşleşmeler arasındaki çatışmalar sorunu kalır, bu çatışmalar tamamen patolojik olarak tanımlanamaz.