Ali Edirneli:
Nâr-ı ğam, nûr-u safâ hep bir çerâğın pertevi,
Çeşm-i irfân ile baksan arada bîgâne yok
Yani yürekler yakan keder, hüzün, gam ateşleri de, vücudumuzun her zerresinde parlayan sevinç, keyif, mutluluk parıltıları da aynı kaynaktan gelir. İbret, irfan gözüyle bakarsan aralarında hiçbir fark yok.
Doğan çocuğuna sevinen, depremde veya trafik kazasında ölen yavrusuna üzülen anne her iki halde de Rabbine yöneliyor, tecelliyi ve teselliyi orada buluyor. Ya imansız ne yapsın?
Biz verilenlerin Allah’dan bir lütuf ve imtihan olduğunu, verilen her şeyin imtihan sorusunu artırdığını unutmayalım. Verilmeyenlerin de bir hikmeti olduğunu düşünelim.
Doktor şeker hastasına çok sevdiği baklavayı engelliyorsa bir hikmeti vardır.
Şair:
"Eğerçi hane-i pür nakşdır sarayı cihan
Veli kitabeleri "küllü men aleyha fan"
Dünya süslü bir saray ama duvardaki levhada "Her şey yok olacaktır." yazılı diyor.
Çayırda yayılan binlerce kuzuya saldıran bir kurta acımak, bin tane kuzuya acımamaktır. Bugünkü batı hukuku, kurtlar tarafından hazırlandığı için maalesef kuzuları değil, kurtları koruyor.
“Yeryüzünde kımıldayan bütün canlıların rızkı yalnızca Allah’a aittir…” (Hûd,6)
Ekmek için, ekmek gerek. Ateş için, çakmak gerek. Durmayıp kıpırdamamız,çalışmamız gerek.
İmam Kuşeyri: "Mü'min kardeşinin bir ayıbını gördüğünde onu yetmiş çeşit maʼzeret bularak temize çıkarmaya çalış. Eğer maʼzeret bulamazsan sen yinede yetmiş ma'zerete ikna olmadın diye kendini ayıpla"
Allahın koyduğu kanunlar 1400 sene önce nazil oldu. Günümüze uygun değil diyenler acaba;
"(Allahın koyduğu) Bu tabiat kanunları Hz. Adem'in şartlarına uygundu, biz bu çağda Hz. Adem'in içtiği suyu içmeyiz, soluduğu havayı solumayız. Bize milenyum havası, suyu, ekmeği lazım. Biz bu eskimiş güneşi istemeyiz" diyorlar mı?