“Özürlerinizi idareli ve dikkatli kullanın. Bomboş şeyler için özür dilemeyin. Böylece gerçekten özür dilemeniz gerektiği zaman kullandığınızda eskimemiş olurlar ve ciddiye alınırlar.”
Son zamanlarda okuduğum güzel kitaplardan biriydi. Sayfalarını merakla çevirdim. Bazı yerlerde konular atlamış gibi geldi ama sonunda hepsi toparlandı. Başka hayatları, yeniden doğmayı, yeni hayatları çok güzel işlemiş. Okuyunuz, okutunuz..
Bütün varlığınızı bir ülke, kalbi de bu ülkenin başkenti olarak düşünün Bayan Çeyrekuykuda. Başkenti ele geçirmek çok zordur. Bu yüzden fetih onunla başlamaz. Önce kırsal kesim, sahiller, köyler ve diğer şehirler ele geçirilir. Etrafını kuşatıp hiç çaktırmadan, usul usul başkente sızarız. Dışarıdan başlar, içeriye doğru ilerleriz. Bedenimizi izleriz; hareketlerimizi, konuşmalarımızı, günlük hallerimizi ve başkalarıyla olan ilişkilerimizde takındığımız çeşitli tavırları izleriz; kurnazlıklarımızı ve ikiyüzlülüklerimizi izleriz; kendimizi ve başkalarını aldatmak için oynadığımız oyunları izleriz; insanlar bizi alkışladığında böbürlenip havalara girişimizi ve en ufak bir engel veya eleştiri karşısında havası alınmış bir balon gibi sönüşümüzü izleriz.
... "Meditasyon yapıyor olabilir. Rahatsız etmeyelim.
Leydi, Bay Gogo ve Bayan Popof'u anımsadı, 'Meditasyon yapmayı ben de biliyorum' dedi. 'Gözünü kapatıp oturuyorsun yani aslında pek de bir şey yapmıyorsun. O yüzden rahatsız olacağını zannetmem.
'Bir insanın bir şey yapmıyor gibi görünmesi sizi yanıltmasın' dedi rehber. 'Sessizlik ve hareketsizlik, eylemsizlik değildir. Bir çiçeği düşünün. Orada öylece durur, ama sadece varlığı bile bir eylemdir. Çevreye nefis kokusunu yayar, her şeyi güzelleştirir. Aynı şekilde, size bir şey yapmıyor gibi görünen bir lama da çevresini etkiler. Siz onun etkisini bilemezsiniz, ama belki biraz hissedebilirsiniz.'
Rehber gülümsedi, 'Sıradan insanlar yalnızlık çekerler' dedi. 'Çünkü onların eril ve dişil enerjileri dengesizdir. Kısacık bir süre tek başlarına kalsalar hemen telaşlanırlar, bir arkadaş isterler. Yarım saat içinde sevgililerini özlerler. İleri seviye rahipler yıllarca inzivada kalsalar bile bir arkadaş ihtiyacı hissetmezler çünkü onların içsel mandalaları yani içsel çemberleri tamamlanmış ve muntazam çalışır vaziyettedir. Pratik yapmayan, sıradan insanın içindeki eril-dişil çember kırıktır, hasarlıdır, açık kalmıştır ve sürekli enerji kaçırmaktadır. O çemberi tamir etmek için herkes birbirinden medet umar, birbirine sığınır. Fakat zaten kendisi de yardıma muhtaç durumda olan biri, bir başkasına nasıl yardım edebilir? Edemez. Bu yüzden neredeyse bütün ilişkiler fiyaskoyla sonuçlanır.
Kavay, insanın tüylerini ürperten, gözlerini dolduran içli bir şarkıdan sonra durdu, 'Biliyor musun Darya...' dedi. 'Benim babam, annemi bir ekmek karşılığında almış.
Leydi ne diyeceğini bilemedi. Kadınla göz göze gelmek istemedi, başını kaldırıp yıldızlarla süslü geceye baktı.
O zamanlar korkunç bir kıtlık varmış. Anneannem ve dedem, annemi bir ekmek için o beyaz adama vermiş.
Sessiz kaldılar.
Leydi bir süre sonra dayanamayıp, 'Ekmek bitince ne yapmışlar?' diye sordu. Laf olsun diye değil, hakikaten merak ettiği için sormuştu bunu.
'Bilmem... dedi Kavay. 'Herhalde ölmüşlerdir...
Yine sessizlik oldu.
Devam etti. "İçdünyasında önyargısız gözlem yaparak dolaşan her insan kendisini dehşete düşürecek pek çok şey görür. Dehşete düşmek son derece verimli bir başlangıçtır. İnsan kendisine bakıp dehşete düşmediği sürece kendisi hakkında en ufak bilgi sahibi olamaz. Yalnızca kendini bir şey sanmaktan kurtulan kişinin uyanabilme ihtimali vardır. Diğer herkes her eylemiyle sadece kendini pışpışlar."
"Içdünyanızda nasıl olduğunuz, dışarıdan nasıl algılandı- ğınızdan bin kat daha önemlidir" dedi Prens. "Başkalarının sizin hakkınızdaki düşüncelerinin, fikirlerinin, analizlerinin, izlenimlerinin beş paralık değeri yoktur...."
Prens devam etti. "Doğayla bir olmayı öğrendiğiniz zaman çiçeklerin dilini de öğrenirsiniz" dedi. "Çiçeklerin, görsel güzelliklerinden ve hoş kokularından öte bir dilleri vardır. Dinlemeyi bilirseniz size civarda bulunan kişiler ve bu kişilerin bilgelik seviyeleri hakkında çok şey söylerler. Çiçeklerin dili son derece karmaşıktır. Yalnızca şekilleriyle, renkleriyle, desenleriyle değil birbirlerine göre konum değiştirerek de birçok şey anlatırlar. Üstelik çevreye yaydıkları enerji sadece anlayanlara değil, anlamayanlara da tesir eder. Onları görmeseniz, fısıltı- larını duymasanız bile yakınlarınızda bulunan çiçekler sizde bazı duygular yaratır, zihninizde bazı fikirler ve kalbinizde bazı ilhamlar ortaya çıkarır."
Prens kahkahayı bastı, "Yemezsen yeme!" dedi. "Kendin kaybedersin. Benim ülkemde her şeyin içindeki hayatı dışarı çıkarmanın yolları çok iyi bilinir. Yaşamın organik bütünlüğünü kavradığınızda, o kutsal döngüye özen göstermeye başlarsınız. İşte o zaman taşlar bile yiyeceğe dönüşür. Bir sebze yersiniz, toprak size karışır. Bir meyve yersiniz, ağaç, bulut ve güneş size karışır.
İşin sırrı, daima doğanın mükemmel ritmine uygun bir şekilde hareket etmekte yatar. Doğaya dikkatle bakarsanız hayvanlardaki, bitkilerdeki, mevsimlerdeki ve gökyüzündeki kusursuz ritmi görebilirsiniz. Bu ritim bir tek insanda yoktur ve insan üst düzey bir işlevsellik yakalamak istiyorsa bu ritmi, bu düzeni kendi hayatına kendisi getirmelidir.