Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlahîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.
(Emirdağ Lâhikası 2 - Risale-i Nur)
Senin başına gelen zulümler ve musibetlerin altında kaderin adaleti var. İnsanlar, senin yapmadığın bir işle sana zulmediyorlar. Fakat kader, senin gizli hatalarına binaen, o musibet eliyle seni hem terbiye, hem hatana kefaret ediyor.
Kat'iyyen biliniz ki; insanın, çok mu'cizâtlı hilkatine merak etmeyip, dikkat etmeyerek iki başlı veya üç ayaklı bir insan görse kemâl-i merakla temâşâsına daldığı gibi, aynen bu asırda nev'-i beşerin muvakkat ve fânî, tahribci geniş hâdiseleri ve zemin yüzünde yüzbin millet ve insan nev'i gibi çok hâdisât-ı acîbeye mazhar o milletlerden her baharda yalnız bir tek arı milletine ve üzüm tâifesine baksan, bu nev'-i beşerdeki hâdisâtın yüz defa daha mûcib-i merak ve rûhâni, manevî zevklere medâr hâdiseler var. Bu hakîki zevklere ehemmiyet vermeyip beşerin zararlı, şerli, ârızî hâdiselerine bu kadar merak ve zevk ile bağlanmak; dünyada ebedî kalmak ve o hâdiseler dâimî olmak ve herkese o hâdiseden bir menfaat veya zarar gelmek ve o hâdiseye sebebiyet verenlerin hakîki fâil ve mûcid olmak şartıyla olabilir. Hâlbuki, havanın fırtınaları gibi geçici hâllerdir. Sebebiyet verenlerin te'sirleri pek cüz'î... Ondaki zarar ve menfaati o vaziyet; şarktan, Bahr-i Muhîtten sana göndermez. Senden sana daha yakın ve senin kalbin onun tasarrufunda ve senin cismin onun tedbir ve icâdında olan bir Zât-ı Akdes'in Rubûbiyetini ve hikmetini nazara almayıp, tâ dünyanın nihâyetinden zarar ve menfaati beklemek ne derece dîvânelik olduğu ta'rif edilmez!